WICCA cadılığın modern adıdır.
Wicca, kökleri Pagan inanışına dayanan,doğanın merkezde yer aldığı bir inanışdır. Bir yaşam tarzı,gidilecek yoldur. Cadılığın diğer adı olarak da adlandırılabilir, Modern Cadılıkdır.
Her Cadı,kendine ait bir yola sahipdir. Bu yol Wicca veya Cadılık olabilir.Wicca inanışına sahip olanlar,kendilerini Wiccan olarak adlandırırlar.
30 Haziran 2015 Salı
Cin Çarpması Nedir ?
Cin ve şeytan çarpmasının bariz belirtisi, kişinin hareketlerinde gözle görülür bir bozulma ve rahat yürüyememesi gelir. Adımlarında ve konuşmalarında dengesizlik olur. Söyleyeceklerini birbirine bağlamada güçlük çeker. Sizlerinin arasında mantıklı bir anlam ilişkisi kuramaz.
Çarpılma, insanın yapmak istediği veya düşündüğü bir hususu sağlıklı bir şekilde idrak edememesidir. Bunların bazıları başka hastalıklarla benzer belirtiler gösterebileceği gibi bazıları da kendine özgü çok farklı belirtiler gösterir.
Cinlerin insanları çarparak sara nöbetine sokmaları çoğunlukla öfke ve cezalandırma gayesiyle olur.
İnsanlardan bazıları cinlere eziyet edebilir veya cinler onların kasten eziyet ettiklerini düşünürler. Kişi farkında olmadan cinlerin üzerine küçük su dökebilir veya kaynar su boşaltabilir. Ya da farkında olmadan cini öldürebilir. Bu da bilmeden cinin bulunduğu yere ağır eşya koymak, taş koymak veya yüksekten düşmek gibi nedenlerle olur.
Kars Ani Harabeleri
Ani Harabeleri Kars’a 48 km. uzaklıkta yer alıyor. Ocaklı Köyü yakınında,Türkiye - Ermenistan sınırına yakın Arpaçay nehri kenarında konumlanan kentin kuruluşu M.Ö. 350-300 yıllarına dayanıyor.
Ani, Hristiyan Ermeni inanışınca kutsal sayılıyor. Şehirde, Selçuklu eserleri ile kiliseler yan yana hatta iç içe duruyor. Adını İran, Eti ve Roma tanrılarından aldığı söyleniyor. Milattan önce bir kale kenti olarak kurulan Ani, 10. yüzyılda Bagratoğulları sülalesinden Ermeni hükümdarlara başkentlik yapmış. Kendisini zapteden kavimler tarafından defalarca yenilenmiş ve askeri amaçla kullanılmış olan kent, 1064 yılına kadar Bizans’ın yönetiminde kalmış ve bu tarihte Selçuklular’ın eline geçmiş. Konumu açısından İpek Yolu geçişinde olması ticari ve askeri bakımdan önemini bir kat daha artırmış.
Şehir defalarca görmüş olduğu saldırılar ve depremlerden dolayı harabe haline gelmiş. Kentin merkezindeki Ani Katedrali en büyük eserlerden birisi. 1001 yılında Yunan haçı planında yapılmış olan katedral 1064’de Alparslan tarafından camiye çevrilmiş.
Doğu yönünde Arpaçay’a inen kayalıkların eteğinde Prens Dikran Honents’in yaptırdığı Surp Kirkor Kilisesi bulunuyor. İçi fresklerle süslü kilise oldukça iyi durumda. 1036 yılında yapılmış Surp Pirgiç (Halaskar) Kilisesi ise yörede Keçeli Kilise diye de biliniyor.
1038’de yapılan Surp Hovannes (Apostol) Kilisesi’nden günümüze pek bir şey ulaşamamış. Kuzeybatı tarafında aynı adı taşıyan üç kilise bulunuyor. Bunlardan Surp Kirkor Abugamrents Kilisesi 994’de yapılmış ve Aziz Kirkor Lusaroviç’e adanmış. Kentin ortasındaki kervansarayın ise ancak kalıntısı günümüze kadar gelebilmiş.
Bunlara da göz atın;
Tılsım; insanların manevi yapısına etki edecek bazı esmaları, ayetleri ve duaları kullanarak hazırlanan nesneye, sembollere ya da yazıya denir.
Tılsım; insanların manevi yapısına etki edecek bazı esmaları, ayetleri ve duaları kullanarak hazırlanan nesneye, sembollere ya da yazıya denir.
Günümüz koşullarına uyarlanan Tılsım Çeşitleriyle tanışmaya hazırsanız;
İletişim: canmetedoran@gmail.com
Tılsımlar Hakkında Detaylı Bilgi Almak İçin Tıklayınız..
İletişim: canmetedoran@gmail.com
Tılsımlar Hakkında Detaylı Bilgi Almak İçin Tıklayınız..
Metedoran Nedir?
Tılsımlı Kolye Yüzük
Ev-Ofis Tılsımı (Bereket Tılsımı)
29 Haziran 2015 Pazartesi
Kardinal kime denir?
Kardinal, Hıristiyan Katolik Kilisesi'nin ruhban sınıfının Papa'dan sonra en yüksek mevkiye sahip din adamı. Kardinal olacak din adamları mevcut Papa tarafından aday gösterilirler. Bir sonraki Papa'yı kendi aralarından seçerler.
Kardinal kelimesi Latince cardo/cardin (menteşe) kelimesinden türemiştir. Kilisenin temel dayanağı anlamında bu isim verilmiştir.
Kardinallik kurumu tamamen kilise hukukuna dayanır. Kökü belli değildir. İlk zamanlarda gerek Roma'da, gerek Roma dışında papaz kardinallik veya diyakoz kardinallik kilisenin önemli kişilerine (majores romange ecclesiae) verilen isimdi. 7. yüzyıldan itibaren papalar Roma çevresine dağılmış bulunan küçük piskoposları törenlerde ve yönetimde kendilerine yardımcı olmaları için Roma'ya çağırmaya başladılar. Bu piskoposlara 8. yüzyılda kardinal unvanı verildi. Kısaca, eskiden kardinallik Roma'da papanın en önemli yardımcılarına ve danışmanlarına verilen unvandı. 1059'da papa Nicolaus II, kardinallere papanın seçiminde önemli fakat tekelci olmayan bir rol verdi. 1179'da toplanan Üçüncü Laterano meclisinde papayı seçme hakkı kardinallerin tekeline verildi (2/3 çoğunlukla).
Görevleri
Kilise yasası kardinallerin görevlerini şöyle tanımlar:
Kardinaller, papanın senatosunu meydana getirir.
Katolik kilisesinin yönetiminde onun başlıca danışman ve yardımcılarıdır.
Bir sonraki Papa'yı kendi aralarından seçerler.
Katedral
Katedral, bir piskoposluğun merkezi olan, başka bir deyişle kilise hiyerarşisi içinde idari bir organ olan, piskoposun devamlı olarak bulunduğu mekândır. Bu mekân, içinde yer alan kiliseyi de içerir. Katolikler ve Anglikanlar açısından geçerli bir terimdir.
Kardinal kelimesi Latince cardo/cardin (menteşe) kelimesinden türemiştir. Kilisenin temel dayanağı anlamında bu isim verilmiştir.
Kardinallik kurumu tamamen kilise hukukuna dayanır. Kökü belli değildir. İlk zamanlarda gerek Roma'da, gerek Roma dışında papaz kardinallik veya diyakoz kardinallik kilisenin önemli kişilerine (majores romange ecclesiae) verilen isimdi. 7. yüzyıldan itibaren papalar Roma çevresine dağılmış bulunan küçük piskoposları törenlerde ve yönetimde kendilerine yardımcı olmaları için Roma'ya çağırmaya başladılar. Bu piskoposlara 8. yüzyılda kardinal unvanı verildi. Kısaca, eskiden kardinallik Roma'da papanın en önemli yardımcılarına ve danışmanlarına verilen unvandı. 1059'da papa Nicolaus II, kardinallere papanın seçiminde önemli fakat tekelci olmayan bir rol verdi. 1179'da toplanan Üçüncü Laterano meclisinde papayı seçme hakkı kardinallerin tekeline verildi (2/3 çoğunlukla).
Görevleri
Kilise yasası kardinallerin görevlerini şöyle tanımlar:
Kardinaller, papanın senatosunu meydana getirir.
Katolik kilisesinin yönetiminde onun başlıca danışman ve yardımcılarıdır.
Bir sonraki Papa'yı kendi aralarından seçerler.
Katedral
Katedral, bir piskoposluğun merkezi olan, başka bir deyişle kilise hiyerarşisi içinde idari bir organ olan, piskoposun devamlı olarak bulunduğu mekândır. Bu mekân, içinde yer alan kiliseyi de içerir. Katolikler ve Anglikanlar açısından geçerli bir terimdir.
Agora Sarnıçlar - Tarihi Tapınaklar
Grekçe bir kelime olan Agora, “toplanılan yer, kent meydanı, çarşı, pazar yeri” gibi anlamlara gelmektedir. Antik Çağ’da agoraların ticari, siyasi ve dini fonksiyonlarının yanı sıra sanatın yoğunlaştığı ve birçok sosyal olayların geçtiği veya gerçekleştirildiği kentin odak noktası olduğunu bilinmektedir. Antik Çağ’da her kentte en az bir agora yer almaktadır. Kimi büyük kentler ise genelde iki agora yer alırdı. Bunlardan biri, devlet işlerinin görüldüğü, etrafında çeşitli kamu binalarının toplandığı devlet agorası, diğeri ise ticari faaliyetlerin yoğunlaştığı ticaret agorasıdır.
İzmir agorası, MÖ. 4 YY’da antik Smyrna Kenti’nin taşındığı Pagos (Kadifekale)’un kuzey yamacında kuruludur. Dönemin önemli kamu binalarıyla çevrilmiş olan bu yapı kentin devlet agorasıdır.
Hellenistik Dönem’de kurulmuş olan agorada günümüze gelebilmiş kalıntıların çoğu, MS. 178 depreminden sonra İmparator Marcus Aurelius’un destekleriyle yeniden inşa edilen Roma Dönemi agorasına aittir.
Smyrna agorası, dikdörtgen formda planlanmış, ortada geniş bir avlu ve etrafın sütunlu galerilerle (stoa) çevrili bir yapıdır. Kazılarla açığa çıkarılan kuzey ve batı stoa bodrum katı üzerinde yükselmektedir. Kuzey stoa plan özellikleri açısından bazilikadır.
Batı Stoa
Üç sıra sütun dizisiyle ayrılmış neflerden (galeri) oluşan batı stoa da bazilika gibi bir bodrum kat üzerinde yükselmekteydi. Günümüzde daha çok, kemerli bodrum katları görülen batı stoanın antik dönemde bodrum katı üzerinde yükselen iki katlı bir yapı olduğu anlaşılmaktadır. Avludan üç sıra basamakla çıkılan zemin kat ve ahşap tabanlı ikinci kat,Antik Çağ’da insanların yağmur ve güneşten korunarak gezinti yaptığı yerlerdi.
Olasılıkla Roma Dönemi sonlarında bodrum kat galerilerinin bazı duvarları örülerek yapılan sarnıçlar bunun en güzel örneği olarak günümüze ulaşmıştır.
Batı stoanın avluya bakan cephesindeki birinci kat sütunları, 1940’lı yıllarda ayağa kaldırılmıştır. Mimari bazı hataları tespit edilen bu sütunlar ve onların oturduğu zemin İZTO’nun katkılarıyla yeniden restore edilmektedir.
İzmir agorası, MÖ. 4 YY’da antik Smyrna Kenti’nin taşındığı Pagos (Kadifekale)’un kuzey yamacında kuruludur. Dönemin önemli kamu binalarıyla çevrilmiş olan bu yapı kentin devlet agorasıdır.
Hellenistik Dönem’de kurulmuş olan agorada günümüze gelebilmiş kalıntıların çoğu, MS. 178 depreminden sonra İmparator Marcus Aurelius’un destekleriyle yeniden inşa edilen Roma Dönemi agorasına aittir.
Smyrna agorası, dikdörtgen formda planlanmış, ortada geniş bir avlu ve etrafın sütunlu galerilerle (stoa) çevrili bir yapıdır. Kazılarla açığa çıkarılan kuzey ve batı stoa bodrum katı üzerinde yükselmektedir. Kuzey stoa plan özellikleri açısından bazilikadır.
Batı Stoa
Üç sıra sütun dizisiyle ayrılmış neflerden (galeri) oluşan batı stoa da bazilika gibi bir bodrum kat üzerinde yükselmekteydi. Günümüzde daha çok, kemerli bodrum katları görülen batı stoanın antik dönemde bodrum katı üzerinde yükselen iki katlı bir yapı olduğu anlaşılmaktadır. Avludan üç sıra basamakla çıkılan zemin kat ve ahşap tabanlı ikinci kat,Antik Çağ’da insanların yağmur ve güneşten korunarak gezinti yaptığı yerlerdi.
Olasılıkla Roma Dönemi sonlarında bodrum kat galerilerinin bazı duvarları örülerek yapılan sarnıçlar bunun en güzel örneği olarak günümüze ulaşmıştır.
Batı stoanın avluya bakan cephesindeki birinci kat sütunları, 1940’lı yıllarda ayağa kaldırılmıştır. Mimari bazı hataları tespit edilen bu sütunlar ve onların oturduğu zemin İZTO’nun katkılarıyla yeniden restore edilmektedir.
Bergama Kızıl Avlu - Tarihi Tapınaklar
BERGAMA KIZIL AVLU - RED BASILICA - (SERAPEİON)
Bu olağan dışı tapınağın ön avlusu ile birlikte kapladığı alan 270.00 x 100.00 m, tapınak 60.00 x 20.00 m. boyutlarındadır. Çatısına kadar yüksekliğinin 25 m. olmasına karşılık, halen 19 m. kısmı ayaktadır. Anadolu’nun en görkemli dini anıtsal yapılarından birisidir.
Binanın tamamının tuğladan yapılmış olması ve büyük ön avlusu sebebi ile tapınak halk arasında “ Kızıl Avlu” olarak adlandırılmıştır. Avlusu, yüksek duvarlarla dışarıya kapalı idi. İç kısmının sütunlu galerilerle çevrili olduğu kabul edilir. Tapınağa, avlunun batı cephesinde yer alan üç adet anıtsal kapıdan girilmektedir. Bu girişin halen bir kısmı ayaktadır.
Mısır Tanrılarına verilen önem sebebi ile tapınak Roma Dönemi aşağı Bergama kentinin tam merkezine inşa edilmiştir. Tapınağın avlusu ile bütünleşmesine engel teşkil eden Selinos çayında bugün halen kullanılmakta olan su tünelleri inşa edilerek hem arazinin bütünlüğü hem suyun kontrolü sağlanmış hem de meydana getirilen bu zor mühendislik örneği ile Roma’nın gücü, kudreti sergilenmeye çalışılmıştır.
Kızıl Avlu’nun Roma aşağı kentinin ızgara tarzındaki şehircilik sistemi içerisine oturtulduğu anlaşılmaktadır. Tapınağın ön avlusu günümüzde halen büyük ölçüde evlerle kaplı olduğu için tam olarak algılanamamaktadır.
Tapınağın önünde tapınak ile aynı aks üzerinde avluya doğru çıkma yapan bir propylon ve gerisinde devasa bir tapınak kapısı yer almaktadır. Kapı ağır mermer sövelerle çevrili, kapı kanatları çok büyük ve muhtemelen bronz kaplamalı idi. Çok ağır olması her zaman açılıp kapanmasını mümkün kılmakta idi. Bu bakımdan kontrol sağlamak amacıyla kapı önünde demir parmaklıklardan oluşan ikinci bir kapı tertibatı yer almakta idi.
Kutsal mekanın sadece ön tarafı pencerelerle aydınlatılmış, kült heykelinin bulunduğu arka kısmın yarı aydınlık olmasını sağlamak amacıyla pencere yapılmamıştır. Arka kısımda iki yüksek kaide yer almaktadır. Devrinde mermer kaplı olan bu kaidelerin üzerinde muhtemelen 10-12m. yüksekliğinde oturur durumda kolosol bir kült heykeli yer almakta idi. Bu podyum ve kaidenin altında bir sarnıç ve buradan ana binanın, yanlardaki yuvarlak yapıların ve avluların bazı bölümlerinin altında uzayıp
giden gizli geçitler ve merdivenler vardı. Muhtemelen bu geçitlerden ilerleyen tapınağın baş rahibi içi boş olan kült heykelinin baş kısmına yükselerek oradan halka tanrı adına telkinlerde bulunuyordu. Tapınağın üzerini örten, çok sağlam yapıda ahşaptan bir çatı iskeleti vardır. Kült ve sanat tarihi verilerine dayanarak tapınağın M.S II. yy’da muhtemelen İmparator Hadrian döneminde inşa edildiği ve Mısır tanrıları hem Serapis hem İsis’e itaf edildiği söylenebilir. Ancak tapınağın iki yanındaki yuvarlak yapıda kült mihraplarının bulunmasına karşılık yan tanrıların kimler olduğu bilinmektedir.
Erken Bizans döneminde kutsal mekanı içersine ilaveler yapılan tapınak Anadolu’daki erken yedi kiliseden biri olarak kullanılmaya devam etmiştir. T.Wiegand tarafından kazısı gerçekleştirilmiş olan bu kutsal yapı hakkındaki araştırmalar henüz tamamlanmamıştır.
Bu olağan dışı tapınağın ön avlusu ile birlikte kapladığı alan 270.00 x 100.00 m, tapınak 60.00 x 20.00 m. boyutlarındadır. Çatısına kadar yüksekliğinin 25 m. olmasına karşılık, halen 19 m. kısmı ayaktadır. Anadolu’nun en görkemli dini anıtsal yapılarından birisidir.
Binanın tamamının tuğladan yapılmış olması ve büyük ön avlusu sebebi ile tapınak halk arasında “ Kızıl Avlu” olarak adlandırılmıştır. Avlusu, yüksek duvarlarla dışarıya kapalı idi. İç kısmının sütunlu galerilerle çevrili olduğu kabul edilir. Tapınağa, avlunun batı cephesinde yer alan üç adet anıtsal kapıdan girilmektedir. Bu girişin halen bir kısmı ayaktadır.
Mısır Tanrılarına verilen önem sebebi ile tapınak Roma Dönemi aşağı Bergama kentinin tam merkezine inşa edilmiştir. Tapınağın avlusu ile bütünleşmesine engel teşkil eden Selinos çayında bugün halen kullanılmakta olan su tünelleri inşa edilerek hem arazinin bütünlüğü hem suyun kontrolü sağlanmış hem de meydana getirilen bu zor mühendislik örneği ile Roma’nın gücü, kudreti sergilenmeye çalışılmıştır.
Kızıl Avlu’nun Roma aşağı kentinin ızgara tarzındaki şehircilik sistemi içerisine oturtulduğu anlaşılmaktadır. Tapınağın ön avlusu günümüzde halen büyük ölçüde evlerle kaplı olduğu için tam olarak algılanamamaktadır.
Tapınağın önünde tapınak ile aynı aks üzerinde avluya doğru çıkma yapan bir propylon ve gerisinde devasa bir tapınak kapısı yer almaktadır. Kapı ağır mermer sövelerle çevrili, kapı kanatları çok büyük ve muhtemelen bronz kaplamalı idi. Çok ağır olması her zaman açılıp kapanmasını mümkün kılmakta idi. Bu bakımdan kontrol sağlamak amacıyla kapı önünde demir parmaklıklardan oluşan ikinci bir kapı tertibatı yer almakta idi.
Kutsal mekanın sadece ön tarafı pencerelerle aydınlatılmış, kült heykelinin bulunduğu arka kısmın yarı aydınlık olmasını sağlamak amacıyla pencere yapılmamıştır. Arka kısımda iki yüksek kaide yer almaktadır. Devrinde mermer kaplı olan bu kaidelerin üzerinde muhtemelen 10-12m. yüksekliğinde oturur durumda kolosol bir kült heykeli yer almakta idi. Bu podyum ve kaidenin altında bir sarnıç ve buradan ana binanın, yanlardaki yuvarlak yapıların ve avluların bazı bölümlerinin altında uzayıp
giden gizli geçitler ve merdivenler vardı. Muhtemelen bu geçitlerden ilerleyen tapınağın baş rahibi içi boş olan kült heykelinin baş kısmına yükselerek oradan halka tanrı adına telkinlerde bulunuyordu. Tapınağın üzerini örten, çok sağlam yapıda ahşaptan bir çatı iskeleti vardır. Kült ve sanat tarihi verilerine dayanarak tapınağın M.S II. yy’da muhtemelen İmparator Hadrian döneminde inşa edildiği ve Mısır tanrıları hem Serapis hem İsis’e itaf edildiği söylenebilir. Ancak tapınağın iki yanındaki yuvarlak yapıda kült mihraplarının bulunmasına karşılık yan tanrıların kimler olduğu bilinmektedir.
Erken Bizans döneminde kutsal mekanı içersine ilaveler yapılan tapınak Anadolu’daki erken yedi kiliseden biri olarak kullanılmaya devam etmiştir. T.Wiegand tarafından kazısı gerçekleştirilmiş olan bu kutsal yapı hakkındaki araştırmalar henüz tamamlanmamıştır.
Efes Antik Tiyatro - Tarihi Tapınaklar
Efes tiyatrosu Anadolu’nun en büyük antik tiyatrosudur. Toplam 65 sırayı bulan tiyatro, iki orta yollu, üç kademelidir. Sağdan eğimli yolla birinci kademeye ulaşılırken hem sağdan hem de soldaki destek duvarının içinden yükselen merdivenli tonozlu geçitler iki orta yola başlarda açılmaktadır. Bu tiyatronun izleyici koyağı tepeye yaslandığı için tonozlu geçitler, Miletos Tiyatrosundan farklı olarak izleyici sıralarının altında devam etmeden hemen orta yolların başlarında çıkışlarla sonlanır.
Erken dönemde tasarlanıp yapılmış olan tiyatro, Roma döneminde onarılıp büyütülse de izleyici koyağının yarıçapı 180 dereceden biraz büyük olarak kalmıştır. Sahne binası izleyici bölümünden ayrı, kopuk yapıldığı için izleyici koyağı 180 derecede kalsaydı ses izleyicilere ulaşmaz, aradaki yolun yarattığı boşluktan dolayı sağır bir tiyatro olurdu. İzleyici koyağı 180 dereceden biraz büyüyerek yanlarda iki yandan yelpaze kanadı gibi sahne binasını kucaklamakla sahne kaynaklı sesin dağılmadan, izleyici koyağına ulaşmasını kolaylaştıracağı düşünülmüştür. Bu nedenle oturma sıralarının yarıçapı hep180 dereceden büyüktür. Ayrıca, bu önlem de yetmediği için, orta yolun arkasındaki duvara yuvalar açılıyor ve içine canon müzik kurallarına uygun her biri ayrı nota tınısını veren ağzı yarık bronz küpler konuyordu. Roma mühendisliği bu durumu geliştirip, daha basit çözüm olan sırtlıklı sıraları orta yolun kenarına çepeçevre dizerek sesin yankısına yardımcı oldu. Uygulanması zor olan bu bronz küp düzeneğini ortadan kaldırdı. Aspendos örneğinde görüldüğü gibi sahne binasını birbirine bitişik inşa ederek kendi içinde kapalı izleyici koyağı 180 derecelik açısıyla kusursuz hale ulaştı.
Erken dönemde belki de tek kademe olarak tasarlanmış tiyatro, Efes’in zengin bir ticaret kenti olarak gelişmesine paralel olarak büyüdü.. Yapı birkaç kez büyütülüp onarıldı, orkestra çukurunun kenarı yükseltilip gladyatör dövüşlerine hazırlandı. Orkestra alanına ulaşan aşağı yollar, eğik düzlem üzerinden birinci kademedeki sıralara ulaştırıldı. Ticari dövüşlerin öne çıktığı dönemde artık sesin yankısından çok görerek izleme öncelik kazandı.
Aslı üç katlı olan sahne arkası binasının önündeki sahne döşemesini ayakta tutan mermer sütunlar yerindedir. Alttaki bodrum katı kısmen sağlamdır. Orkestra kenarındaki su toplama hendeğini örten mermer kapaklar yer yer kaybolduğu için akaçlama hendeğinin büyük bölümü açıktadır. Hendeğin taban genişliği iki ayaktır. Işınsal merdivenli yolların kenarlarında aslanpençeli sıra başı taşlarının güzel örneği sağ tarafta az da olsa günümüze ulaşmıştır. Bu taşlar, Bergama Aşağı Tiyatrosu ile Torbalı’daki Metropolis Tiyatrosunun merdiven kenarı taşlarına benzer. Bergama’daki tiyatrolar gibi burada da oturma sıraları ince mermerle kaplanmıştır. Bu kaplamaların altındaki oturma sıralarının temellerinin bazı bölümleri kaba büyük taşlardan, bazı yerleri de horasan harcından oluşmaktadır.
Orta yolun genişliği yedi ayaktır. Bu açıklıktaki genişlik, orta yolun önüne sırtlıklı koltukların konulmasını zorunlu kılar. Yerindeki izlerden anlaşıldığına göre orta yolların kenarına sırtlıklı koltuklar konulmuştu. Birinci kademede 12 ışınsal yol, ikinci kademede 23, üçüncü kademede ise aynı sayıda ışınsal yol vardır. Tiyatronun orkestra yarıçapı 56 ayak 13 parmaktır: Sahne binasının yüksekliğinin sağlamken yaklaşık 74 ayak olabileceği hesap hesaplanmaktadır. Güney batıya bakan tiyatronun eğimi 30 derecedir. Yaklaşık 19.000 kişi kapasitelidir
Erken dönemde tasarlanıp yapılmış olan tiyatro, Roma döneminde onarılıp büyütülse de izleyici koyağının yarıçapı 180 dereceden biraz büyük olarak kalmıştır. Sahne binası izleyici bölümünden ayrı, kopuk yapıldığı için izleyici koyağı 180 derecede kalsaydı ses izleyicilere ulaşmaz, aradaki yolun yarattığı boşluktan dolayı sağır bir tiyatro olurdu. İzleyici koyağı 180 dereceden biraz büyüyerek yanlarda iki yandan yelpaze kanadı gibi sahne binasını kucaklamakla sahne kaynaklı sesin dağılmadan, izleyici koyağına ulaşmasını kolaylaştıracağı düşünülmüştür. Bu nedenle oturma sıralarının yarıçapı hep180 dereceden büyüktür. Ayrıca, bu önlem de yetmediği için, orta yolun arkasındaki duvara yuvalar açılıyor ve içine canon müzik kurallarına uygun her biri ayrı nota tınısını veren ağzı yarık bronz küpler konuyordu. Roma mühendisliği bu durumu geliştirip, daha basit çözüm olan sırtlıklı sıraları orta yolun kenarına çepeçevre dizerek sesin yankısına yardımcı oldu. Uygulanması zor olan bu bronz küp düzeneğini ortadan kaldırdı. Aspendos örneğinde görüldüğü gibi sahne binasını birbirine bitişik inşa ederek kendi içinde kapalı izleyici koyağı 180 derecelik açısıyla kusursuz hale ulaştı.
Erken dönemde belki de tek kademe olarak tasarlanmış tiyatro, Efes’in zengin bir ticaret kenti olarak gelişmesine paralel olarak büyüdü.. Yapı birkaç kez büyütülüp onarıldı, orkestra çukurunun kenarı yükseltilip gladyatör dövüşlerine hazırlandı. Orkestra alanına ulaşan aşağı yollar, eğik düzlem üzerinden birinci kademedeki sıralara ulaştırıldı. Ticari dövüşlerin öne çıktığı dönemde artık sesin yankısından çok görerek izleme öncelik kazandı.
Aslı üç katlı olan sahne arkası binasının önündeki sahne döşemesini ayakta tutan mermer sütunlar yerindedir. Alttaki bodrum katı kısmen sağlamdır. Orkestra kenarındaki su toplama hendeğini örten mermer kapaklar yer yer kaybolduğu için akaçlama hendeğinin büyük bölümü açıktadır. Hendeğin taban genişliği iki ayaktır. Işınsal merdivenli yolların kenarlarında aslanpençeli sıra başı taşlarının güzel örneği sağ tarafta az da olsa günümüze ulaşmıştır. Bu taşlar, Bergama Aşağı Tiyatrosu ile Torbalı’daki Metropolis Tiyatrosunun merdiven kenarı taşlarına benzer. Bergama’daki tiyatrolar gibi burada da oturma sıraları ince mermerle kaplanmıştır. Bu kaplamaların altındaki oturma sıralarının temellerinin bazı bölümleri kaba büyük taşlardan, bazı yerleri de horasan harcından oluşmaktadır.
Orta yolun genişliği yedi ayaktır. Bu açıklıktaki genişlik, orta yolun önüne sırtlıklı koltukların konulmasını zorunlu kılar. Yerindeki izlerden anlaşıldığına göre orta yolların kenarına sırtlıklı koltuklar konulmuştu. Birinci kademede 12 ışınsal yol, ikinci kademede 23, üçüncü kademede ise aynı sayıda ışınsal yol vardır. Tiyatronun orkestra yarıçapı 56 ayak 13 parmaktır: Sahne binasının yüksekliğinin sağlamken yaklaşık 74 ayak olabileceği hesap hesaplanmaktadır. Güney batıya bakan tiyatronun eğimi 30 derecedir. Yaklaşık 19.000 kişi kapasitelidir
Etiketler:
Aydın,
Bergama,
can metedoran,
efes antik tiyatro,
İzmir,
metedoran,
Selçuk,
tapınak
Piramitlerin Sırrı Nedir?
İngiliz matematikçi ve astronomist olan John Taylor birtakım çalışmalar yapmış ve elde ettiği sonuçlar Howard Vyse tarafından analiz edilmiştir. Bunlardan bazıları;
– Keops piramidinin taban alanı dünyayı yataydan ikiye böldüğümüzde ortaya çıkan kesit alanı gibi düşünülürse ve piramidin tabanı dünyanın yarıçapı üzerine oturtulsa, yüksekliği tam kutup noktasına denk gelirdi. Yani burada kusursuz bir oran mevcuttur.
-Keops piramidinin taban çevresini yüksekliğinin iki katına bölündüğünde tam olarak pi=3,1416 sayısı elde edilmektedir.
– Keops ve Kefren piramitleri doğu-batı ve kuzey-güney sınırlarına öyle kusursuz yerleştirilmiştirler ki, o günün koşulları düşünüldüğünde hayret verici bir durum olarak görülmektedir.
– Keops piramidinin üçgen şeklindeki dört yüzeyinin toplam alanı, piramit yüksekliğinin karesine eşittir.
– Keops piramidinin yüksekliğinin 1 milyarla çarpımı tam olarak dünya ile güneş arasındaki mesafeyi(149.504.000km) vermektedir.
– Piramitler bir güneş saati olarak işlev görmektedirler. piramitlerin Ekim ayı ortasında ve Mart ayının başlangıcında yre düşürdüğü gölgeler, mevsimleri ve yılın uzunluğunu gösterir.
– Keops piramidiyle dünyanın merkezi arasındaki mesafe, Kuzey kutbuyla arasındaki mesafeye eşittir.
Bilimsel olarak kanıtlanmamış bazı rivayetler ise şunlardır;
– Piramitlerin üzerinden geçen meridyen, karaları ve denizleri iki eşit parçaya bölmektedir.
– Piramit hangi firavunun adına yapıldıysa, kralın odasına yılda sadece iki kez güneş girmektedir. Bunlar kralın doğduğu ve öldüğü günlerdir.
– Piramitlerin içerisinde radar gibi aletler çalışmamaktadır.
– Piramit içerisinde bırakılmış kirli bir su, birkaç gün içerisinde arıtılmış hale gelmektedir.
– Piramitin içerisine bırakılan süt birkaç gün bozulmadan kalabilirken, beklenmeye devam edilmesi durumunda yoğurt haline gelmektedir.
– Piramit içerisine koyulan bir bitki hiç ışık almasa da normale göre daha hızlı büyümektedir.
– Açık bir yara, piramit içerisinde çok daha çabuk bir şekilde iyileşmektedir.
– Piramitlerin içi yazın serin, kışın ise ılık olur.
– Gize Platosu’ndan geçen boylam, denizlerle karaları iki eşit parçaya böler.
Sfenks Heykeli
Gize piramitlerinden Kefren piramidini koruması için yapılmış olan dev bir köpek heykelidir. 70 metre uzunluğunda ve 30 metre yüksekliğinde olan Sfenks, çakal kafalı Anubis’in heykelidir. M.Ö 2520 yılında yapılmış olan heykel tarih boyunca Nil nehrine bakarak, nehir yoluyla gelenleri karşılamaktadır.
Sfenks heykeline Mısır’ı işgal eden Hiksos’lar tarafından büyük zarar verilmiştir. Daha sonra ülkede düzenin sağlanmasıyla beraber dönemin kralı tarafından yüz kısmı değiştirilerek firavunun(Mısır Kralı) sureti yaptırılmıştır.
Piramitlerin Ne Olduğunu Biliyor musunuz?
Dünyanın yedi harikasından biri olup günümüze kadar zarar görmeden ayakta kalabilmeyi başarabilmiş tek yapı Mısır’daki Gize piramitlerinden Keops piramitidir.
Piramit şeklindeki yapılar sadece Mısır’a özgü olmayıp dünyanın başka yerlerinde de inşa edilmiş örnekleri bulunmaktadır. Fakat sayıca en çok Mısır’da bulunduklarından bölgeyle özdeşleşerek “Mısır Piramitleri” olarak anılmaktadırlar.
Dünyadaki Önemli Piramitler:
Keops Piramidi (145,75 metre)
Mikerinos Piramidi(66,5 metre)
Kefren Piramidi (143,56 metre)
Sakkara Piramidi (63,17 metre)
Maldum Snefru Piramidi (93,26 m)
Dahahur Bent Piramidi (104,85 m)
Dahahur Snefru P. (103,95 metre)
Sakkara Pepi II P. (52,555 metre)
Uxmal Tapınağı (Meksika)
Teotehuacan (Meksika)
Tiahuanaco (Bolivya)
Dohan Tapınağı (Çin Halk Cumhuriyeti)
Piramit Nedir?
Tabanı kare şeklinde olup köşelerin tepede tek bir noktada birleşmesiyle oluşan geometrik şekildir. Dört eşit büyüklükte üçgen yüzeye sahip olan piramitler, inşa edildiklerinde mühendislik açısından son derece sağlam bir yapı sergilemektedirler.
Piramitlerin Tarihçesi
Piramitlerin firavunun mumyası ile onun değerli hazinelerini ve dönemin eşsiz sanat eserlerini saklamak amacıyla yapıldığı düşünülmektedir. Fakat bugüne kadar hiçbirisinin içerisinde herhangi bir mumyaya veya hazineye rastlanmamıştır. Dünyanın ilk inşa edilen piramidi Sakkara’da olup yapımı M.Ö 2620 yılında tamamlanmıştır. İlk örnekleri basamaklı yapıda olan piramitlerin birçoğu tamamlanamamış veya yapım aşamasında yıkılmıştır. Bunun ilk örneği M.Ö 2570 yılında yapımına başlanan Meidum piramidi olup, sekizinci basamak yapılmak istenirken yıkılmıştır.
Piramitleri inşa edenler bundan ders çıkararak daha yüksek piramitler yapabilmek için tabanı mümkün olduğunca geniş tutarak eşkenar bir geometri kullanmanın gerekli olduğunu düşünmüşlerdir. Nil nehri yakınlarındaki Dahahur bölgesinde M.Ö 2570 yılında inşasına başlanmış olan Bent piramidi, üçte ikilik bölümü tamamlandıktan sonra daha önceki tecrübeler baz alınarak eğim açısı düşürülmüş ve yükseltilmeye devam edilmiştir. Bu yöntemle M.Ö 2565 yılında başarıyla tamamlanan Bent piramidi çok daha rijit bir yapıya kavuşurken, eşsiz bir görünüme de sahip olmuştur. Bu tarihten sonra yapılan tüm piramitler daha küçük sabit bir açı ile yükseltilerek inşa edilmiştir.
Piramit şeklindeki yapılar sadece Mısır’a özgü olmayıp dünyanın başka yerlerinde de inşa edilmiş örnekleri bulunmaktadır. Fakat sayıca en çok Mısır’da bulunduklarından bölgeyle özdeşleşerek “Mısır Piramitleri” olarak anılmaktadırlar.
Dünyadaki Önemli Piramitler:
Keops Piramidi (145,75 metre)
Mikerinos Piramidi(66,5 metre)
Kefren Piramidi (143,56 metre)
Sakkara Piramidi (63,17 metre)
Maldum Snefru Piramidi (93,26 m)
Dahahur Bent Piramidi (104,85 m)
Dahahur Snefru P. (103,95 metre)
Sakkara Pepi II P. (52,555 metre)
Uxmal Tapınağı (Meksika)
Teotehuacan (Meksika)
Tiahuanaco (Bolivya)
Dohan Tapınağı (Çin Halk Cumhuriyeti)
Piramit Nedir?
Tabanı kare şeklinde olup köşelerin tepede tek bir noktada birleşmesiyle oluşan geometrik şekildir. Dört eşit büyüklükte üçgen yüzeye sahip olan piramitler, inşa edildiklerinde mühendislik açısından son derece sağlam bir yapı sergilemektedirler.
Piramitlerin Tarihçesi
Piramitlerin firavunun mumyası ile onun değerli hazinelerini ve dönemin eşsiz sanat eserlerini saklamak amacıyla yapıldığı düşünülmektedir. Fakat bugüne kadar hiçbirisinin içerisinde herhangi bir mumyaya veya hazineye rastlanmamıştır. Dünyanın ilk inşa edilen piramidi Sakkara’da olup yapımı M.Ö 2620 yılında tamamlanmıştır. İlk örnekleri basamaklı yapıda olan piramitlerin birçoğu tamamlanamamış veya yapım aşamasında yıkılmıştır. Bunun ilk örneği M.Ö 2570 yılında yapımına başlanan Meidum piramidi olup, sekizinci basamak yapılmak istenirken yıkılmıştır.
Piramitleri inşa edenler bundan ders çıkararak daha yüksek piramitler yapabilmek için tabanı mümkün olduğunca geniş tutarak eşkenar bir geometri kullanmanın gerekli olduğunu düşünmüşlerdir. Nil nehri yakınlarındaki Dahahur bölgesinde M.Ö 2570 yılında inşasına başlanmış olan Bent piramidi, üçte ikilik bölümü tamamlandıktan sonra daha önceki tecrübeler baz alınarak eğim açısı düşürülmüş ve yükseltilmeye devam edilmiştir. Bu yöntemle M.Ö 2565 yılında başarıyla tamamlanan Bent piramidi çok daha rijit bir yapıya kavuşurken, eşsiz bir görünüme de sahip olmuştur. Bu tarihten sonra yapılan tüm piramitler daha küçük sabit bir açı ile yükseltilerek inşa edilmiştir.
28 Haziran 2015 Pazar
Beynimizi nasıl kullanıyoruz? Bilim adamları yanıtladı
ÖĞRENİRKEN SAĞ, HATIRLARKEN SOL YUMRUK
Amerikalı psikologlar, sağ yumruğun 90 saniye süreyle sıkılmasının hafıza oluşumuna yardımcı olduğunu, aynı işlemin sol yumrukta yapılmasının ise hatırlamayı kolaylaştırdığını açıkladı.
Plos One dergisinde yayımlanan bir araştırma, yumruk sıkma yoluyla hafızanın güçlendirilebileceğini ortaya koydu.
50 yetişkin ile yapılan deneyde, kişilerin bu yolla uzun bir kelime listesini hatırlamaya çalışırken daha iyi performans sergilediği görüldü.
Araştırmacılar, yumruk sıkmanın beyinde hafıza ile ilgili bazı özel bölgeleri harekete geçirdiğine inanıyor.
New Jersey'deki Montclair Üniversitesi'nden Ruth Propper'a göre bu araştırma, bazı basit vücut hareketlerinin beynin işleyişini geçici olarak değiştirip hafızayı geliştirebileceğini gösterdi.
Dr. Propper BBC'ye yaptığı açıklamada, "Bir şey öğrenmeden hemen önce sağ yumruğun, hatırlamaya çalışırken de sol yumruğun sıkılması hafızayı geliştiriyor" dedi.
Daha önceki araştırmalarda, sağ yumruğun sıkılması ile beynin sol yarısının, sol elin sıkılması ile de sağ yarısının harekete geçtiği gözlenmişti.
Bu eylemin duygularla bağlantısı kurulmuş, örneğin sağ yumruğun mutluluk ve öfke ile, sol yumruğun ise üzüntü ve endişe ile bağlantısına dikkat çekilmişti.
Hafıza ile ilgili süreçlerde beynin iki yarısının da kullanıldığı, sol yarısının hafıza kaydında, sağ yarısının ise hatırlamada etkili olduğu düşünülüyor.
Yapılacak yeni araştırmalarla yumruk sıkmanın sözel ya da uzamsal, kelimelerin yanı sıra resim ve yerlerin de hatırlanması ile ilgili diğer zihinsel işlevleri de etkileyip etkilemediği incelenecek.
Ancak araştırma sonuçlarını kesin bir dille ifade etmek için daha fazla konu üzerinde daha fazla çalışma yürütülmesi gerektiği belirtiliyor.
Londra Üniversitesi Bilişsel Sinirbilim Enstitüsü'nden Profesör Neil Burgess, hafıza üzerindeki özel etkinin kesin olarak belirtilmesi için daha geniş bir araştırma gerektiğini, örneğin taram yoluyla beynin sol ve sağ yarısına kan akışının incelenmesi gerektiğini ifade etti.
Etiketler:
beynimiz,
cin başı metedoran,
cin metedoran,
metedoran,
nasıl,
sağ,
sol
Yunan Mitolojisinde Burçlar - BALIK (PİSCES)
Pisces eski bir takımyıldızdır. Bu takımyıldızın masalı, toprak ana Gaia ile ölüler ülkesinin en derin yerinde olan Tartaros’un çocuğu olan Typhon ile ilgilidir. Typhon eski Yunan tanrılarının en korkuncuydu. Bir rivayete göre Typhon’un yüz tane başı vardı. Başları yıldızlara değebilirdi. Tüm başlarından kara diller ve gözlerinden ateş çıkarırdı. Ayrıca bu dev canavarın yılan ayakları ve gökyüzünü saracak kadar uzun kolları vardı. Bu korkunç canavar ile Olympos’taki tanrılar bile dövüşmekten kaçınırlardı.
Bir gün Typhon tanrıların evi olan Olympos’a saldırdı. Ve tanrılar kendilerini bir hayvana dönüştürerek kaçmaya çalıştılar. Zeus kendini bir koça dönüştürdü, şarap tanrısı Dionysos bir keçi haline geldi, tanrıların habercisi Hermes ( Merkür ) balıkçıl bir kuş şeklini aldı. Güzellik tanrıçası Aphrodite ve oğlu sevgi tanrısı Eros ise Nil nehrinden geçebilmek ve canavardan daha rahat kaçabilmak için bir çift balık halini aldılar. Athena (Minerva ) sonradan bu olayı ölümsüzleştirmek için bu iki balık figürünü yıldızların arasına yerleştirdi.
Bu balıklardan biri olan, gözkamaştırıcı güzelliğe sahip Aphrodite bir efsaneye göre dalgaların köpüğünden doğmuştur. Bir ilkbahar sabahı, Kıbrıs adası kıyılarında kıpırtısız olan deniz birden bire köpüklü beyaz bir dalga ile hareketlendi. Ve bu dalgayla birlikte bir sedef kabuğu kıyıya vurdu. Sedefin kapağı açıldığında içinden güzeller güzeli Aphrodite ve beraberinde aşk tanrısı olan oğlu Eros çıkmışlardır. Aphrodite güzelliğiyle sadece tanrıların değil insanlarında gönlünü fethetmiştir. İnsanların kalplerine sevgi ve aşk tohumları serpiyor, onlara sevinç veriyordu. Aphrodite gücünü sadece insanlar üzerinde göstermezdi. O tüm tabiata söz geçirebilirdi. Aphrodite gibi Eros da tanrıların ve insanların kalplerinde aşkın ilahi ateşini yakar, onların mutluluklarını veya bahtsızlıklarını hazırlardı. Eros’un elinde oklar veya tutuşmuş kızgın bir meşale bulunurdu. İnsan ruhu, neşesini de ıstırabını da hep Eros’a borçludur.
Burçlar kuşağındaki Pisces, Aphrodite ve Eros’un birbirlerine iple bağlı görünen iki balık figürünü temsil eder.
Bir gün Typhon tanrıların evi olan Olympos’a saldırdı. Ve tanrılar kendilerini bir hayvana dönüştürerek kaçmaya çalıştılar. Zeus kendini bir koça dönüştürdü, şarap tanrısı Dionysos bir keçi haline geldi, tanrıların habercisi Hermes ( Merkür ) balıkçıl bir kuş şeklini aldı. Güzellik tanrıçası Aphrodite ve oğlu sevgi tanrısı Eros ise Nil nehrinden geçebilmek ve canavardan daha rahat kaçabilmak için bir çift balık halini aldılar. Athena (Minerva ) sonradan bu olayı ölümsüzleştirmek için bu iki balık figürünü yıldızların arasına yerleştirdi.
Bu balıklardan biri olan, gözkamaştırıcı güzelliğe sahip Aphrodite bir efsaneye göre dalgaların köpüğünden doğmuştur. Bir ilkbahar sabahı, Kıbrıs adası kıyılarında kıpırtısız olan deniz birden bire köpüklü beyaz bir dalga ile hareketlendi. Ve bu dalgayla birlikte bir sedef kabuğu kıyıya vurdu. Sedefin kapağı açıldığında içinden güzeller güzeli Aphrodite ve beraberinde aşk tanrısı olan oğlu Eros çıkmışlardır. Aphrodite güzelliğiyle sadece tanrıların değil insanlarında gönlünü fethetmiştir. İnsanların kalplerine sevgi ve aşk tohumları serpiyor, onlara sevinç veriyordu. Aphrodite gücünü sadece insanlar üzerinde göstermezdi. O tüm tabiata söz geçirebilirdi. Aphrodite gibi Eros da tanrıların ve insanların kalplerinde aşkın ilahi ateşini yakar, onların mutluluklarını veya bahtsızlıklarını hazırlardı. Eros’un elinde oklar veya tutuşmuş kızgın bir meşale bulunurdu. İnsan ruhu, neşesini de ıstırabını da hep Eros’a borçludur.
Burçlar kuşağındaki Pisces, Aphrodite ve Eros’un birbirlerine iple bağlı görünen iki balık figürünü temsil eder.
Yunan Mitolojisinde Burçlar - KOVA (AQUARİUS)
Aquarius / Water bearer /
Orjinalde kökeni Mezopotamya'ya uzanan bir semboldür. Başlangıçta dünyaya ölümsüzlük suyu döken Tanrı, kaz ve tavus kuşu figürleriyle gösterilen bu burç Yunan mitolojisinde, Olimpus dağına götürülüp orada Tanrı Zeus tarafından diğer Tanrılara şarap dağıtmakla görevlendirilen bir çobanı temsil eder.
Orjinalde kökeni Mezopotamya'ya uzanan bir semboldür. Başlangıçta dünyaya ölümsüzlük suyu döken Tanrı, kaz ve tavus kuşu figürleriyle gösterilen bu burç Yunan mitolojisinde, Olimpus dağına götürülüp orada Tanrı Zeus tarafından diğer Tanrılara şarap dağıtmakla görevlendirilen bir çobanı temsil eder.
Yunan Mitolojisinde Burçlar - OĞLAK (CAPRİCORNUS)
Capricornus, dağlık bir bölge olan Arkadia’da küçük baş hayvanların ve çobanların tanrısıdır.Tanrıların, çoğunlukla insan kılığında değil de hayvan kılığında düşünüldüğü ilk zamanlarda, Pan da keçi kafalıdır. Sonradan keçi kafasında sadece boynuzlar ve sakalı kalır, yüzü de insan yüzü olur.
Oğlak Yunan tanrılarından Pan ile bağlantılıdır. Pan, tarım yapan köylülerin, kırsal kesimde yaşayan insanların tanrısıdır. Bazı kaynaklara göre bereket ve doğurganlık tanrısıdır. Tanrıların habercisi Pan, Hermes’in oğludur. Hermes onu sıcak tilki postuna sararak Olympos’a götürdüğünde, bu gülünç varlığı gören bütün tanrılar gülmekten kırılırlar ve ona ‘ bütün’ anlamına gelen PAN derler.
Müziği çok severdi ve kendi adını verdiği ve zamanımızın armonikası diyebileceğimiz bir müzik aleti halen onun adıyla anılır. Zamanını genellikle hanımların peşinde koşarak geçirir ve eğlencesinin sonuçlarını fazla düşünmez. Kendisi çok güçlü bir sese sahiptir. İnsanların, hayvanların uyuduğu kızgın, ıssız yaz öğlenlerinde birden bire beklenmedik gürültüler koparıp, dört bir yana Pan’a özgü (panik) korkular saçarmış.‘Panik’ sözcüğünün de bu tanrının adından türediği söylenmektedir. Marathon savaşının devam ettiği bir gece, Pers’leri bu şekilde paniğe uğrattığı ve Atina’lıların savaşı kazanmalarını sağladığı için, Atina’lılar, savaştan sonra tanrı Pan’a bir tapınak yaparlar. Pan sözü Yunancada bütün anlamına geldiğinden, sonraları Pan’a, her şeyi yapabilir bir tanrı payesi çıkarılmıştır.
Pan’ın müzik aleti, Pan’a peri Syrinx’i etkilemek istemesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Peri Syrinx, Pan’ın aşırı ilgisinden kaçmak için kendisini saz kamışına çevirir. Pan, tam periyi kucakladığında, sadece bir demet saz olduğunu görüp hayal kırıklığına uğramıştır. O sırada sazlar arasından esen rüzgarın sesi Pan’ı büyüler. O da farklı boyda sazlar seçip onları bal mumu ile birleştirerek flütünü yapar. Müzik aletinin ilham kaynağı peri Syrinx olduğu için, flütün adı daha sonra Syrinx olarak da anılır.
Pan kısa boylu, tüylü, alnında iki boynuzu olan keçi görünümlü bir tanrıydı. Hristiyan tasvirlerindeki şeytana benzerliği dikkat çekicidir. Tek farkı Pan kırmızılar içinde değildir.
Capricornus’un şekli, Zeus gibi yeni nesil tanrılar ile Titan gibi eski nesil yaşlı tanrılar arasında geçen büyük kozmik savaştaki bir olayın anısını yansıtır. Bu savaş sonucunda yeni nesil tanrılar savaşı kazanıp, evrenin hakimiyetini ele almışlardır. Ancak eski ana tanrıça olan Gaia, yeni nesil tanrıların davranışları karşısında öfkelenmiş ve Typhon adında çok güçlü bir canavarı, yeni nesil tanrıların üzerine yollamıştır. Bu canavar yaptığı yıkımlar ve olağanüstü gücüyle yeni tanrılar için büyük tehlike anlamına gelir. Canavar yeni nesil tanrılara saldırmak için yaklaşırken, Pan olayı fark edip diğer tanrıları uyarır. Hepsinin canavardan korunmak için birer hayvan kılığına girmelerini söyler. Kendisi de bir balık kılığına girmeye çalışır. Ama aceleden tam olarak değişemez. Ve arka kısmı balık olmasına rağmen ön kısmı değişmemiştir. Capricornus takımyıldızı genelde balığın kuyruğundan çıkan keçinin ön ayakları olarak betimlenir.
Daha sonra Zeus canavarla çok çetin bir mücadeleye girer. Pek çok yerinden yaralanmıştır. Ancak Hermes ve Pan’ın yardımıyla tedavi olur ve gücünü yeniden kazanarak canavarı yıldırımlarla yaralar. Typhon’u Etna Dağı’nın derinliklerine hapsetmiştir. Masala göre bu bölgede gerçekleşen deprem ve volkanik etkinliklerin nedeni Typhon’un gürültülü horultuları olduğundan söz edilir.
Tüm bu olaylardan sonra Zeus, Titan’a karşı olan savaşta yaptığı önemli işler nedeniyle, Pan’ı gökyüzünde yıldızlar arasına koyarak onurlandırmıştır.
Capricornus literatürde “Boynuzlu Keçi” anlamına gelmesine rağmen, genellikle “Deniz Keçisi” ya da “Keçi Balık” olarak anılır. Eski bir takımyıldızdır ve Zodyak kuşağının ilk üyelerindendir. Boynuzlu hayvanlar, özellikle ibex (boynuzları arkaya doğru kıvrık bir dağ keçisi), tarih öncesi tapınılan resimlerde görülmektedir.
Oğlak Yunan tanrılarından Pan ile bağlantılıdır. Pan, tarım yapan köylülerin, kırsal kesimde yaşayan insanların tanrısıdır. Bazı kaynaklara göre bereket ve doğurganlık tanrısıdır. Tanrıların habercisi Pan, Hermes’in oğludur. Hermes onu sıcak tilki postuna sararak Olympos’a götürdüğünde, bu gülünç varlığı gören bütün tanrılar gülmekten kırılırlar ve ona ‘ bütün’ anlamına gelen PAN derler.
Müziği çok severdi ve kendi adını verdiği ve zamanımızın armonikası diyebileceğimiz bir müzik aleti halen onun adıyla anılır. Zamanını genellikle hanımların peşinde koşarak geçirir ve eğlencesinin sonuçlarını fazla düşünmez. Kendisi çok güçlü bir sese sahiptir. İnsanların, hayvanların uyuduğu kızgın, ıssız yaz öğlenlerinde birden bire beklenmedik gürültüler koparıp, dört bir yana Pan’a özgü (panik) korkular saçarmış.‘Panik’ sözcüğünün de bu tanrının adından türediği söylenmektedir. Marathon savaşının devam ettiği bir gece, Pers’leri bu şekilde paniğe uğrattığı ve Atina’lıların savaşı kazanmalarını sağladığı için, Atina’lılar, savaştan sonra tanrı Pan’a bir tapınak yaparlar. Pan sözü Yunancada bütün anlamına geldiğinden, sonraları Pan’a, her şeyi yapabilir bir tanrı payesi çıkarılmıştır.
Pan’ın müzik aleti, Pan’a peri Syrinx’i etkilemek istemesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Peri Syrinx, Pan’ın aşırı ilgisinden kaçmak için kendisini saz kamışına çevirir. Pan, tam periyi kucakladığında, sadece bir demet saz olduğunu görüp hayal kırıklığına uğramıştır. O sırada sazlar arasından esen rüzgarın sesi Pan’ı büyüler. O da farklı boyda sazlar seçip onları bal mumu ile birleştirerek flütünü yapar. Müzik aletinin ilham kaynağı peri Syrinx olduğu için, flütün adı daha sonra Syrinx olarak da anılır.
Pan kısa boylu, tüylü, alnında iki boynuzu olan keçi görünümlü bir tanrıydı. Hristiyan tasvirlerindeki şeytana benzerliği dikkat çekicidir. Tek farkı Pan kırmızılar içinde değildir.
Capricornus’un şekli, Zeus gibi yeni nesil tanrılar ile Titan gibi eski nesil yaşlı tanrılar arasında geçen büyük kozmik savaştaki bir olayın anısını yansıtır. Bu savaş sonucunda yeni nesil tanrılar savaşı kazanıp, evrenin hakimiyetini ele almışlardır. Ancak eski ana tanrıça olan Gaia, yeni nesil tanrıların davranışları karşısında öfkelenmiş ve Typhon adında çok güçlü bir canavarı, yeni nesil tanrıların üzerine yollamıştır. Bu canavar yaptığı yıkımlar ve olağanüstü gücüyle yeni tanrılar için büyük tehlike anlamına gelir. Canavar yeni nesil tanrılara saldırmak için yaklaşırken, Pan olayı fark edip diğer tanrıları uyarır. Hepsinin canavardan korunmak için birer hayvan kılığına girmelerini söyler. Kendisi de bir balık kılığına girmeye çalışır. Ama aceleden tam olarak değişemez. Ve arka kısmı balık olmasına rağmen ön kısmı değişmemiştir. Capricornus takımyıldızı genelde balığın kuyruğundan çıkan keçinin ön ayakları olarak betimlenir.
Daha sonra Zeus canavarla çok çetin bir mücadeleye girer. Pek çok yerinden yaralanmıştır. Ancak Hermes ve Pan’ın yardımıyla tedavi olur ve gücünü yeniden kazanarak canavarı yıldırımlarla yaralar. Typhon’u Etna Dağı’nın derinliklerine hapsetmiştir. Masala göre bu bölgede gerçekleşen deprem ve volkanik etkinliklerin nedeni Typhon’un gürültülü horultuları olduğundan söz edilir.
Tüm bu olaylardan sonra Zeus, Titan’a karşı olan savaşta yaptığı önemli işler nedeniyle, Pan’ı gökyüzünde yıldızlar arasına koyarak onurlandırmıştır.
Capricornus literatürde “Boynuzlu Keçi” anlamına gelmesine rağmen, genellikle “Deniz Keçisi” ya da “Keçi Balık” olarak anılır. Eski bir takımyıldızdır ve Zodyak kuşağının ilk üyelerindendir. Boynuzlu hayvanlar, özellikle ibex (boynuzları arkaya doğru kıvrık bir dağ keçisi), tarih öncesi tapınılan resimlerde görülmektedir.
Yunan Mitolojisinde Burçlar - YAY (SAGİTTARİUS)
Zodyak (Burçlar) kuşağındaki Sagittarius, yarı at yarı insan yaratıklar olan Centaur’ların kralı Cherion’u temsil etmektedir. Yarı at yarı insan olan Centaur’ların birçoğu zalim olarak bilinirler. Ayrıca bunlar kaba, güvenilmez, vahşi, aldatıcı ve çok içen yaratıklardır. Cherion bu yaratıklardan farklıdır. Cherion’u Güneş tanrısı Apollon, Ay tanrıçası Artemis (Diana) ve vahşi hayvanlar yetiştirmişlerdir. Bu yüzden Cherion kibar, başkalarını düşünen ve bilgili biridir.
Cherion’un yetenekleri ve bilgileri herkes tarafından kabul edilirdi. Cherion’a, birçok ünlü kralın çocukları, yeteneklerini ve bilgilerini öğretmesi için gönderilirdi. Öğrencileri arasında Herkül’de vardır.
Herkül yolculuğa çıktığı birgün yolda çok susar ve Cherion’un yanına uğrar. Cherion’dan, evinde sakladığı ama yarı at yarı insan yaratıklara ait olan şarabı açmasını ister. Cherion bu isteği kabul eder. Şarabı açınca güzel kokusu memleketin dışına kadar yayılır ve bu kokuyu alan Centaur’lar büyük bir hışımla eve gelirler. Centaur’lar, kendilerinden habersiz şaraplarını açtıkları için Herkül ve Cherion’a saldırırlar. Herkül, Centaur’ların birçoğunu öldürür. Geri kalanını da şehrin dışına sürer. Cherion olaya hiç karışmamakla beraber Herkül’ün yanında olayı dikkatle izler. Herkül o kargaşada yalnışlıkla zehirli oklarından biriyle Cherion’u da vurur. Herkül bu duruma çok üzülür. Herkül’ün üzüntüsünü gören Zeus bu iyi Centaur’u yıldızlar arasına yerleştirir.
Sagittarius, bir erkek vücudunun belden üst kısmıyla bir atın birleşimini temsil eder. Ayrıca bu takımyıldızının Argonaunt’lara yolculukları sırasında rehberlik etmesi için gökyüzüne yerleştirildiğine inanılır.
Cherion’un yetenekleri ve bilgileri herkes tarafından kabul edilirdi. Cherion’a, birçok ünlü kralın çocukları, yeteneklerini ve bilgilerini öğretmesi için gönderilirdi. Öğrencileri arasında Herkül’de vardır.
Herkül yolculuğa çıktığı birgün yolda çok susar ve Cherion’un yanına uğrar. Cherion’dan, evinde sakladığı ama yarı at yarı insan yaratıklara ait olan şarabı açmasını ister. Cherion bu isteği kabul eder. Şarabı açınca güzel kokusu memleketin dışına kadar yayılır ve bu kokuyu alan Centaur’lar büyük bir hışımla eve gelirler. Centaur’lar, kendilerinden habersiz şaraplarını açtıkları için Herkül ve Cherion’a saldırırlar. Herkül, Centaur’ların birçoğunu öldürür. Geri kalanını da şehrin dışına sürer. Cherion olaya hiç karışmamakla beraber Herkül’ün yanında olayı dikkatle izler. Herkül o kargaşada yalnışlıkla zehirli oklarından biriyle Cherion’u da vurur. Herkül bu duruma çok üzülür. Herkül’ün üzüntüsünü gören Zeus bu iyi Centaur’u yıldızlar arasına yerleştirir.
Sagittarius, bir erkek vücudunun belden üst kısmıyla bir atın birleşimini temsil eder. Ayrıca bu takımyıldızının Argonaunt’lara yolculukları sırasında rehberlik etmesi için gökyüzüne yerleştirildiğine inanılır.
Yunan Mitolojisinde Burçlar - AKREP (SCORPİUS)
Scorpius(Akrep), tutulum üzerinde Orion (Avcı) takımyıldızı ile tam zıt yönde bulunur. Biri doğarken diğeri batmaktadır. Orion, deniz tanrısı Poseidon’un ölümlü bir kadından olan oğludur. Orion çok güçlü bir avcıdır. Ancak, normal insanlar gibi o da ölümlüdür. Orion’a ölümü getiren Scorpius(Akrep) olmuştur.
Bir masala göre Orion, av tanrıçası Artemis’e aşıktır ve tanrıçayı sürekli rahatsız etmektedir. Tanrıça Artemis’i zorla elde etmeye çalışmıştır. Başka bir öyküye göre ise Orion’un kusursuz av yeteneği onun başını derde sokmuştur. Orion bu yeteneğiyle çok fazla övünür ve yeryüzündeki tüm hayvanları avlayarak öldürebileceğini söyler. Orion’nun bu kadar ileri gitmesi tanrıça Artemis’i kızdırır. Bazı mitolojik metinlerde ise Orion’un kibirli davranışlarına tepki gösteren tanrıçanın, yer tanrıçası Gaia olduğu söylenmektedir.Tanrıça Artemis Orion’u davranışlarından dolayı cezalandırmak amacıyla bir akrep gönderir. Akrep görevini başarıyla yapar ve Orion’u öldürür. Daha sonra iki ezeli düşman, Scorpius ve Orion, gökyüzünde birbirlerine zıt konumlarda yerlerini almışlardır.
Aslında masal burada bitmez. Ophiuchus iyileştirme yeteneğini kullanarak Orion’u tekrar hayata döndürmüştür. Gökyüzünde Ophiuchus, akrebi topuklarının altında ezerken görünür. Akrep, Ophiuchus’un ayağının altında batarken, Orion’un gökyüzünde tekrar doğmaya başladığına inanılır.
Bir masala göre Orion, av tanrıçası Artemis’e aşıktır ve tanrıçayı sürekli rahatsız etmektedir. Tanrıça Artemis’i zorla elde etmeye çalışmıştır. Başka bir öyküye göre ise Orion’un kusursuz av yeteneği onun başını derde sokmuştur. Orion bu yeteneğiyle çok fazla övünür ve yeryüzündeki tüm hayvanları avlayarak öldürebileceğini söyler. Orion’nun bu kadar ileri gitmesi tanrıça Artemis’i kızdırır. Bazı mitolojik metinlerde ise Orion’un kibirli davranışlarına tepki gösteren tanrıçanın, yer tanrıçası Gaia olduğu söylenmektedir.Tanrıça Artemis Orion’u davranışlarından dolayı cezalandırmak amacıyla bir akrep gönderir. Akrep görevini başarıyla yapar ve Orion’u öldürür. Daha sonra iki ezeli düşman, Scorpius ve Orion, gökyüzünde birbirlerine zıt konumlarda yerlerini almışlardır.
Aslında masal burada bitmez. Ophiuchus iyileştirme yeteneğini kullanarak Orion’u tekrar hayata döndürmüştür. Gökyüzünde Ophiuchus, akrebi topuklarının altında ezerken görünür. Akrep, Ophiuchus’un ayağının altında batarken, Orion’un gökyüzünde tekrar doğmaya başladığına inanılır.
Yunan Mitolojisinde Burçlar - TERAZİ (LİBRA)
Libra, denge anlamına gelmektedir. Zodyak (Burçlar) kuşağı 4000 yıl önce başlangıç aşamasındayken, Güneş sonbahar dönencesindeyken (21 Eylül) bu takımyıldızındaydı. Bu dönencede gün ve gece süresi birbirine eşittir. Eşitliğin bir sembolü olan bu takımyıldız, pek çok ortadoğu kültüründe adaletin sembolü olmuştur. Baş tanrı Zeus ile adalet tanrıçası Themis’in kızı olan Astrea (Dike) hak ve adaleti simgeler. Astrea, insanların sözlerinde, hareketlerinde doğruluktan ayrılmamalarını sağlamaya çalışır. Bu tanrıçanın sadece öğüt vermekle yetindiği ve harekete geçirmekten aciz olduğu söylenir.Fazilet ve adalet ilham eden Astrea, insanların mutlu yaşadığı dönemlerde onların arasında yaşardı. Ahlaksızlık ve kötülükler artınca gökyüzüne çıktı ve yıldızlar arasına yerleşti. İnsanlar öldükten sonra onları yıldızlar arasında yargılayan tanrıçadır.
Astrea’nın heykellerinde sadece bir baş vardır. Bununla insanların yalnız başla idare edilebilecekleri anlatılmak istenmektedir. Düşünce, öğüt ve sözler baştan çıkmaktadır.
Astrea’nın heykellerinde sadece bir baş vardır. Bununla insanların yalnız başla idare edilebilecekleri anlatılmak istenmektedir. Düşünce, öğüt ve sözler baştan çıkmaktadır.
Yunan Mitolojisine Burçlar - BAŞAK (JUSTA)
Virgo yaygın olarak adalet tanrıçası Justa ( Justitia ) olarak bilinir. Demeter ve İcarius’un, yer altı tanrısı Hades tarafından kaçırılan kızı Persephone olarak tasvir edilir.
Persephone’nin annesi Homeros destanlarında “güzel saçlı kraliçe, güzel örgülü kraliçe” diye anılan toprak ve bereket tanrısı Demeter (Ceres) ‘dir. Adını “Ge-meter” toprak ana olarak açıklayanlar da vardır. Hesiodos’a göre Kronos’la Rheia’nın kızıdır. Demeter ekinlerin ve özellikle buğdayı imgeler.
Demeter efsanelerde kızı Persephone’den ayrılmaz. Kimi zaman “Kore” (genç kız) adıyla anılan Persephone ve annesine “iki tanrıça” denir.
Masala göre Persephone bir gün oyun arkadaşlarıyla (Okeanos’un kızları) birlikte çayırda çiçek toplarken birden bire yer yarılmış, yer altı tanrısı Hades şarıyla (bir çift atın çektiği, bir çeşit araba) dışarı çıkmış. Persephone’yi kaptığı gibi ortalıktan kaybolmuş. Ümitsizlikten ne yapacağını bilemeyen Demeter, kızını bulabilmek için tüm yeryüzünü dolaşır. Herşeyi gören tanrı Helios (Güneş tanrısı; genç, güzel, kuvvetli ve sarı saçlı bir delikanlı olarak tasvir edilir) Kore’nin yerini söylemiş. Bunun üzerine Demeter Olympos’tan kaçmış, yüreği sızlayarak ıssız bir yere çekilmiş. Demeter’in küsmesiyle toprağın bereketi kalmamış, ekinler bitmez, buğday başakları büyümez olmuş. İnsanlar kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlar. Zeus, Demeter ve Hades’in arasını düzeltmeye çalışmış fakat başarılı olamamıştır. Bu arada Hades, Kore’ye büyülü nar yedirmiş. Büyülü narı yiyen Persephone yeraltı tanrısına bağlanmış, Zeus’un tüm çağrılarına rağmen yeraltı ülkesinde kalmaya devam etmiş. Tüm çabalarının boşa gittiğini gören Zeus bu işi bir kurala bağlamayı kafasına koymuş. Zeus Persephone’nin yılın üçte ikisini yani buğday başaklarının çiçek açma ve ürün verme zamanını yer üstünde annesi Demeter’in yanında, kalan üçte birini yani kışı Hades’in yanında yeraltında geçireceğini söyler. Böylelikle toprağa yeniden bereket gelir.
Persephone’nin annesi Homeros destanlarında “güzel saçlı kraliçe, güzel örgülü kraliçe” diye anılan toprak ve bereket tanrısı Demeter (Ceres) ‘dir. Adını “Ge-meter” toprak ana olarak açıklayanlar da vardır. Hesiodos’a göre Kronos’la Rheia’nın kızıdır. Demeter ekinlerin ve özellikle buğdayı imgeler.
Demeter efsanelerde kızı Persephone’den ayrılmaz. Kimi zaman “Kore” (genç kız) adıyla anılan Persephone ve annesine “iki tanrıça” denir.
Masala göre Persephone bir gün oyun arkadaşlarıyla (Okeanos’un kızları) birlikte çayırda çiçek toplarken birden bire yer yarılmış, yer altı tanrısı Hades şarıyla (bir çift atın çektiği, bir çeşit araba) dışarı çıkmış. Persephone’yi kaptığı gibi ortalıktan kaybolmuş. Ümitsizlikten ne yapacağını bilemeyen Demeter, kızını bulabilmek için tüm yeryüzünü dolaşır. Herşeyi gören tanrı Helios (Güneş tanrısı; genç, güzel, kuvvetli ve sarı saçlı bir delikanlı olarak tasvir edilir) Kore’nin yerini söylemiş. Bunun üzerine Demeter Olympos’tan kaçmış, yüreği sızlayarak ıssız bir yere çekilmiş. Demeter’in küsmesiyle toprağın bereketi kalmamış, ekinler bitmez, buğday başakları büyümez olmuş. İnsanlar kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlar. Zeus, Demeter ve Hades’in arasını düzeltmeye çalışmış fakat başarılı olamamıştır. Bu arada Hades, Kore’ye büyülü nar yedirmiş. Büyülü narı yiyen Persephone yeraltı tanrısına bağlanmış, Zeus’un tüm çağrılarına rağmen yeraltı ülkesinde kalmaya devam etmiş. Tüm çabalarının boşa gittiğini gören Zeus bu işi bir kurala bağlamayı kafasına koymuş. Zeus Persephone’nin yılın üçte ikisini yani buğday başaklarının çiçek açma ve ürün verme zamanını yer üstünde annesi Demeter’in yanında, kalan üçte birini yani kışı Hades’in yanında yeraltında geçireceğini söyler. Böylelikle toprağa yeniden bereket gelir.
Yunan Mitolojisinde Burçlar - ASLAN (LEO)
Herkül’ün görevlerinden biri de Nemea Aslanını öldürüp, derisini kral Eurystheos’a götürmektir. Bu aslan, Yunanistan’nın Nemea bölgesinde dehşet salan, korkunç bir hayvandır.
Herkül, bu korkunç aslanla karşılaştığında, bütün oklarını hayvana fırlatır. Hayvanın derisi o kadar sertmiş ki, oklar parçalanıyor ama hayvana hiçbir şey olmuyormuş. Oklarının işe yaramamasına sinirlenen Herkül, eline topuzunu alıp, naralar atarak aslanı takip etmey başlar. Aslan bu gözü pek kahramandan korkarak iki kapısı olan bir mağaraya sığınır Durumu anlayan Herkül, mağaranın bir kapısını kayalarla tıkayıp, diğerinden içeri girer Aslan onu görünce yelelerini kabartarak üzerine atlar. Herkül elindeki topuzu aslanın kafasına vurur. Vuruşun şiddetinden topuz kırılır ama aslan yalnızca sersemler. Sonrboğuşmaya başlarlar. Herkül, aslanı boğmayı başarır. Derisini yüzer ve
hiçbir okun delemediği bu deriyi giyer ve zırh olarak kullanır.
Aslan eski çağlarda gücün sembolüydü. M.Ö. 3000’li yıllara ait heykellerde, krallar, yanlarında şaha kalkmış bir aslanla betimlenirmiş. Bu çağlarda, önceki kutsal sembol olan Boğa yerine Aslan kullanılmaya başlanır.
Herkül, bu korkunç aslanla karşılaştığında, bütün oklarını hayvana fırlatır. Hayvanın derisi o kadar sertmiş ki, oklar parçalanıyor ama hayvana hiçbir şey olmuyormuş. Oklarının işe yaramamasına sinirlenen Herkül, eline topuzunu alıp, naralar atarak aslanı takip etmey başlar. Aslan bu gözü pek kahramandan korkarak iki kapısı olan bir mağaraya sığınır Durumu anlayan Herkül, mağaranın bir kapısını kayalarla tıkayıp, diğerinden içeri girer Aslan onu görünce yelelerini kabartarak üzerine atlar. Herkül elindeki topuzu aslanın kafasına vurur. Vuruşun şiddetinden topuz kırılır ama aslan yalnızca sersemler. Sonrboğuşmaya başlarlar. Herkül, aslanı boğmayı başarır. Derisini yüzer ve
hiçbir okun delemediği bu deriyi giyer ve zırh olarak kullanır.
Aslan eski çağlarda gücün sembolüydü. M.Ö. 3000’li yıllara ait heykellerde, krallar, yanlarında şaha kalkmış bir aslanla betimlenirmiş. Bu çağlarda, önceki kutsal sembol olan Boğa yerine Aslan kullanılmaya başlanır.
Yunan Mitolojisinde Burçlar - YENGEÇ (CANCER)
Cancer burçlar kuşağındaki bir takımyıldızdır. Diğer takımyıldızlar gibi mitolojik öyküsü kesin olarak belli değildir. Bununla birlikte genel olarak kabul gören öyküye göre Cancer, Herkül’ü (Herakles ) taciz eden bir yengeçtir.
Herkül tanrılar tanrısı Zeus’un oğludur. Ama gerçek annesi, Zeus’un eşi tanrıça Hera değil, bir ölümlü olan Alkmene’dir. Alkmene ile aldatılan tanrıça Hera, Herkül’den nefret ediyormuş.
Herkül kral Eurystheus’a hizmet ederken, çok başlı bir yılan olan Hydra’yı (Su yılanı) öldürmekle görevlendirilir.
Eurystheus, Argos kralı Stenelos’un oğlu ve Perseus’un torunudur. Zeus Herkül’ü doğurması için Alkmene’yi hamile bıraktığında, Perseus’un ilk torununun krallık sahibi olacağını söyler. Perseus’un doğacak ilk torununun Herkül olacağını bilen Hera olaya el koyarak, Herkül’den sonra doğması gereken Perseus’un torunlarından Eurystheus’un zamanından önce doğmasını sağlar. Hera’nın sayesinde, Herkül’den önce doğan Eurystheus krallığı alır.
(Ekhidna ve Typhon’un kızı) Hydra, Herkül’den öç almak üzere Hera tarafından yetiştirilmiştir. Hydra tüm yaratıkları titretecek kadar korkunç bir bataklık canavarıydı. Kerberos, Khimaira, Phiks gibi canavarların kızkardeşidir.
Hesiodos, Hydra’nın annesi Ekhidna’dan uzun uzun söz eder. Bu korkunç yaratığın annesi Kallirhoe ve babası Khrysaar olup her ikisi de Pantos ile Gaia’nın soyundandır. Hesaidos bu konudan şöyle söz eder;
“Kallirhoe yenilmez bir ejderha daha yarattı,
ne ölümlülere ne de ölümsüzlere benzeyen .
Bir mağarada doğdu bu azgın kalpli Ekhidna
Bedeninin yarısı güzel, alımlı bir genç kızdı onun,
Al yanaklı gözleri alev alev, bedenin diğer yarısı ise korkunç ( acımasız ) bir yılan”
Ekhidna’nın saklandığı mağara efsanelere göre Arima ( Anadolu ) dağları denen Kilikia’da ( orta ve doğu Akdeniz Bölgesi ) bulunmaktadır. Hydra’nın babası Typhon da (İlyada’da ki adıyla Typheus) bir devdir. Khrysaar ve Kallirhoe’nin oğludur. Yanardağ tanrısı olarak da bilinir. Hesiodos, Theogania adlı eserinde Typhon’dan şöyle söz eder;
“Zor işler için yaratılmıştır kolları,
ayakları yorulmak bilmez bu tanrının
Korkunç kara dillerini çıkarmış,
gözlerinden ateş saçan yüz yılan başı yükselir omuzlarında”
Zeus bu azmanı ( Typhon ) yok etmek ister. Savaşları çok ilginç olmuştur. Zeus menekşe rengi suları yakar, kavurur, gök gürültüsü ve şimşekler gönderir. (Ejderha) Typhon’un alevleri gökyüzüne ulaşır. Yer gök titrer, denizler kaynar. Ölüler ülkesi tanrısı Hades bile ürperir. Zeus var gücüyle şimşekleriyle, yıldırımlarıyla öfke içinde Olympos’a (bugünkü adı Etna olan tanrıların dağı) çıkar. Tüm gücüyle Typhon’u yıldırımlara boğar, canavarın tüm başları alev alev yanmaya başlar. Kolu, kanadı kırılır. Yere yıkılır, yer inim inim inler. Yıldırım yiyen devden bir alev fışkırır ve Etna dağının dibine düşer.
Böylesine korkunç iki devin ( Typhon ve Ekhidna ) çiftleşmesinden yer altında ve yeryüzünde ne kadar korkunç köpek ve canavar varsa ürediği rivayet edilir.Bunların içinde;
Geryon’ un köpeği olarak anılan; Orthos
Hades ( Yeraltı Ölüler Ülkesi )'in bekçisi; Kerbero
Bataklıklar canavarı; Hydra
Ağzı ateş saçan; Khimaira’yı sayabiliriz.
Böyle ana babaya sahip bir yaratık olan bataklıklar canavarı Hydra, Hera tarafından Herkül’e duyduğu düşmanlık nedeniyle, öç almak için kullanılır. Bataklıklar canavarı Hydra ve güçlüler güçlüsü Herkül savaşırlarken Hera, Yengeç’i Herkül’ün ayağını ısırması için gönderir. Yengeç bu görevi başarıyla yerine getiremez. Herkül’ün dikkatini dağıtamaz. Herkül ayağının altındaki yengeci ezerek öldürür. Cancer (Yengeç) bu vefakar davranışından dolayı Hera tarfından ödüllendirilip gökyüzüne alınır.
Cancer takımyıldızı, Gemini ( İkizler ) ve Leo ( Aslan ) takımyıldızları arasında yer alır.
Herkül tanrılar tanrısı Zeus’un oğludur. Ama gerçek annesi, Zeus’un eşi tanrıça Hera değil, bir ölümlü olan Alkmene’dir. Alkmene ile aldatılan tanrıça Hera, Herkül’den nefret ediyormuş.
Herkül kral Eurystheus’a hizmet ederken, çok başlı bir yılan olan Hydra’yı (Su yılanı) öldürmekle görevlendirilir.
Eurystheus, Argos kralı Stenelos’un oğlu ve Perseus’un torunudur. Zeus Herkül’ü doğurması için Alkmene’yi hamile bıraktığında, Perseus’un ilk torununun krallık sahibi olacağını söyler. Perseus’un doğacak ilk torununun Herkül olacağını bilen Hera olaya el koyarak, Herkül’den sonra doğması gereken Perseus’un torunlarından Eurystheus’un zamanından önce doğmasını sağlar. Hera’nın sayesinde, Herkül’den önce doğan Eurystheus krallığı alır.
(Ekhidna ve Typhon’un kızı) Hydra, Herkül’den öç almak üzere Hera tarafından yetiştirilmiştir. Hydra tüm yaratıkları titretecek kadar korkunç bir bataklık canavarıydı. Kerberos, Khimaira, Phiks gibi canavarların kızkardeşidir.
Hesiodos, Hydra’nın annesi Ekhidna’dan uzun uzun söz eder. Bu korkunç yaratığın annesi Kallirhoe ve babası Khrysaar olup her ikisi de Pantos ile Gaia’nın soyundandır. Hesaidos bu konudan şöyle söz eder;
“Kallirhoe yenilmez bir ejderha daha yarattı,
ne ölümlülere ne de ölümsüzlere benzeyen .
Bir mağarada doğdu bu azgın kalpli Ekhidna
Bedeninin yarısı güzel, alımlı bir genç kızdı onun,
Al yanaklı gözleri alev alev, bedenin diğer yarısı ise korkunç ( acımasız ) bir yılan”
Ekhidna’nın saklandığı mağara efsanelere göre Arima ( Anadolu ) dağları denen Kilikia’da ( orta ve doğu Akdeniz Bölgesi ) bulunmaktadır. Hydra’nın babası Typhon da (İlyada’da ki adıyla Typheus) bir devdir. Khrysaar ve Kallirhoe’nin oğludur. Yanardağ tanrısı olarak da bilinir. Hesiodos, Theogania adlı eserinde Typhon’dan şöyle söz eder;
“Zor işler için yaratılmıştır kolları,
ayakları yorulmak bilmez bu tanrının
Korkunç kara dillerini çıkarmış,
gözlerinden ateş saçan yüz yılan başı yükselir omuzlarında”
Zeus bu azmanı ( Typhon ) yok etmek ister. Savaşları çok ilginç olmuştur. Zeus menekşe rengi suları yakar, kavurur, gök gürültüsü ve şimşekler gönderir. (Ejderha) Typhon’un alevleri gökyüzüne ulaşır. Yer gök titrer, denizler kaynar. Ölüler ülkesi tanrısı Hades bile ürperir. Zeus var gücüyle şimşekleriyle, yıldırımlarıyla öfke içinde Olympos’a (bugünkü adı Etna olan tanrıların dağı) çıkar. Tüm gücüyle Typhon’u yıldırımlara boğar, canavarın tüm başları alev alev yanmaya başlar. Kolu, kanadı kırılır. Yere yıkılır, yer inim inim inler. Yıldırım yiyen devden bir alev fışkırır ve Etna dağının dibine düşer.
Böylesine korkunç iki devin ( Typhon ve Ekhidna ) çiftleşmesinden yer altında ve yeryüzünde ne kadar korkunç köpek ve canavar varsa ürediği rivayet edilir.Bunların içinde;
Geryon’ un köpeği olarak anılan; Orthos
Hades ( Yeraltı Ölüler Ülkesi )'in bekçisi; Kerbero
Bataklıklar canavarı; Hydra
Ağzı ateş saçan; Khimaira’yı sayabiliriz.
Böyle ana babaya sahip bir yaratık olan bataklıklar canavarı Hydra, Hera tarafından Herkül’e duyduğu düşmanlık nedeniyle, öç almak için kullanılır. Bataklıklar canavarı Hydra ve güçlüler güçlüsü Herkül savaşırlarken Hera, Yengeç’i Herkül’ün ayağını ısırması için gönderir. Yengeç bu görevi başarıyla yerine getiremez. Herkül’ün dikkatini dağıtamaz. Herkül ayağının altındaki yengeci ezerek öldürür. Cancer (Yengeç) bu vefakar davranışından dolayı Hera tarfından ödüllendirilip gökyüzüne alınır.
Cancer takımyıldızı, Gemini ( İkizler ) ve Leo ( Aslan ) takımyıldızları arasında yer alır.
Yunan Mitolojisinde Burçlar - İKİZLER (GEMİNİ)
“DIOSKUROI” Zeus’un Delikanlıları anlamına gelir. Bu isim Leda’nın oğulları Kastor ve Pollydueskes’e (veya Polluks) verilen addır.
Olympos’un Ulu Tanrısı Zeus bir gece Taygetes dağının vahşi tepesine iner. Gece çok karanlıktır. Yüksek dağın sessizliğini bozacak hiçbir gürültü yoktur. Zeus neden tanrıların dağını terk edip, yeryüzüne inmişti? Elbette bunun bir nedeni olacaktı! O gönül verdiği güzel bir kızı elde etmek için, yakışıklı bir kuğu olup, yeryüzüne inmiştir. Gerçekte o Olympos’u terkettiği gece, Aetolia kralının kızı Leda, ölü bir kraliçe gibi uyuyormuş. İlahi kuğu kanatlarını birbirine çarparak etrafına güzel kokular yaydığında, Leda birden bire sıçrayarak uyanır. Yanında parlak beyaz tüyleri olan bu ilahi kuş, uzun boynuyla yüzünü okşamaktaymış.
Kuğu kuşu ona “hiç birşeyden korkma” der. “Ben aydınlıklar tanrısıyım, istiyorum ki sen, biri diğerinin benzeri olacak iki meşhur çocuğun anası olasın. Onlar ay ve güneş gibi birbirlerini takip ederek yaşayacaklar. Birinin adı Kastor, diğerininki Polluks olacak. Onlar ölüm acısını hafifleterek insanlara iyilik edecekler. Acı içinde çırpınan ve can vermek üzere olan gemicilerin yardımına koşan tanrılar olacaklar. Gerçekten kudurmuş fırtınalar, denizin üzerine atıldıkları ve gemicilerin şaşırmış halde gemilerinin başında onlara yalvararak, onlardan yardım istedikleri zaman; hızlı kanat çırpışlarıyla gökleri yararak, senin iki oğlun bulutların içinde görünecekler. Zincirlerinden boşlanmış, azgın rüzgarların soluklarını kesecekler, dalgaların gürültülerini azaltacaklar. Gemiyi sapa sağlam limana ulaştıracaklar” diye fısıldar.
Kainatın sahibi ve buyrukçusu işte böyle buyurur. Dokuz ay sonra Leda, ormanların içinde bir yumurta yumurtladı. Yumurtadan birbirine tamamen benzeyen iki çocuk çıktı. Onlar yumurtadan çıkar çıkmaz, parlak bir yıldız başlarından aşağı nur döker. Sonra ikisi de aynı ata binerek ve ellerinde mızraklarla dörtnala uzaklaşırlar.
Dioskur’ların annesi Leda’nın babası üstüne yazılan kaynaklar birbirini tutmaz. Genellikle Aitolia (Yunanistan’da bir bölge, Akheloos) Kralı Thestios’un kızı olarak kabul edilir.
Lakedaimon’dan (Yunanistan’daki Sparta şehri) kovulan Tyndareos, Aitolia’ya sığınınca Thestios ona kızı Leda’yı verir.Tyndareos, Herakles’in yardımıyla daha önce kovulduğu Lakedaimon (Sparta) tahtını ele geçirir ve Leda ile oraya yerleşir.
Leda’nın aslında dört çocuğu vardır. Tanrı Zeus’tan olan Kastor ve Polluks; kocası Tyndareos’tan olan Helene ve Klytaimestra’dır. Leda’nın çocuklarının kimden olduğuna dair çok farklı masallar vardır. Bir başka masalda, Kastor ve Helene’nin Zeus’un çocukları olduğu söylenir.
Başka bir masala göre, tanrısal yumurtayı yumurtlayan Leda değil, öç tanrısı Nemesis’tir. Zeus güzel gözlü Nemesis’e tutkundur. Ama öc tanrıçası Nemesis onu istemez. Tanrıların tanrısı Zeus’tan kurtulmak için şekilden şekile girmektedir.Taygetes dağlarındaki sazlıkta kaz şeklinde uyumaktayken tanrı Zeus ona kuğu kuşu şeklinde yanaşır. Nemesis’in yumurtladığı yumurtayı çobanlar bulup Leda’ya getirirler. Leda yumurtayı saklar. Bu yumurtadan yalnız Helene doğmuştur. Helene çok güzel kız olduğundan Leda, onu diğer çocuklarıyla birlikte kendi kızıymış gibi büyütmüştür.
Kastor ve Polluks birbirinden hiç ayrılmayan, anaları bir, babaları farklı kardeştirler. Troya savaşı öncesinde, Jason (İason) zamanında yaşamışlardır. Jason önderliğinde çıkılan Altın Post macerasına Argonaunt’larla katıldılar.
Daha sonra Sparta kraliçesi de olacak güzel Helene’nin Paris tarafından kaçırılması Troya savaşını başlatacaktır. Kastor, iri yapılı bir yarı at, yarı insandır. Aynı zamanda iyi bir dövüşçüdür.Öğrencilerinden biri de Herakles’tir. İkizler (Kastor ve Polluks) zamanlarını, yunan tanrılarının yapmaya alışkın oldukları gibi sığır Daha sonra Sparta kraliçesi de olacak güzel Helene’nin Paris tarafından kaçırılması Troya savaşını başlatacaktır. ağıllarını basarak, genç kadınları kaçırarak geçirirlerdi. Sığır ağıllarını bastıkları bir İkizler (Kastor ve Polluks) zamanlarını yunan tanrılarının yapmaya alışkın oldukları gibi sığır ağıllarını basarak, genç kadınları kaçırarak geçirirlerdi. gün kuzenlerinden İdas ve Kastor arasında tartışma çıkar. Bir sığır sürüsünün paylaşılması konusunda çıkan tartışmada İdas hileyle tüm sürüyü almak ister. Tartışmada İdas Kastor’u (ölümlü) öldürür. Kardeşinin ölümüne çok üzülen Polluks, babası Zeus’a kendisini de öldürmesi için yalvarır. Zeus Polluks’a acıyarak ömrünün yarısını Kastor’a verir. İki kardeş bu olaydan sonra hiç ayrılmazlar. Birgün Hades’te (yer altı dünyası ) , birgün Olympos’taotururlar. Dioskurlar’ın (ikizler) , deniz tanrısı Poseidon’un buyruğu altında, tehlikede olan gemilerin ve gemicilerin yardımına koştuğuna inanılır.
Olympos’un Ulu Tanrısı Zeus bir gece Taygetes dağının vahşi tepesine iner. Gece çok karanlıktır. Yüksek dağın sessizliğini bozacak hiçbir gürültü yoktur. Zeus neden tanrıların dağını terk edip, yeryüzüne inmişti? Elbette bunun bir nedeni olacaktı! O gönül verdiği güzel bir kızı elde etmek için, yakışıklı bir kuğu olup, yeryüzüne inmiştir. Gerçekte o Olympos’u terkettiği gece, Aetolia kralının kızı Leda, ölü bir kraliçe gibi uyuyormuş. İlahi kuğu kanatlarını birbirine çarparak etrafına güzel kokular yaydığında, Leda birden bire sıçrayarak uyanır. Yanında parlak beyaz tüyleri olan bu ilahi kuş, uzun boynuyla yüzünü okşamaktaymış.
Kuğu kuşu ona “hiç birşeyden korkma” der. “Ben aydınlıklar tanrısıyım, istiyorum ki sen, biri diğerinin benzeri olacak iki meşhur çocuğun anası olasın. Onlar ay ve güneş gibi birbirlerini takip ederek yaşayacaklar. Birinin adı Kastor, diğerininki Polluks olacak. Onlar ölüm acısını hafifleterek insanlara iyilik edecekler. Acı içinde çırpınan ve can vermek üzere olan gemicilerin yardımına koşan tanrılar olacaklar. Gerçekten kudurmuş fırtınalar, denizin üzerine atıldıkları ve gemicilerin şaşırmış halde gemilerinin başında onlara yalvararak, onlardan yardım istedikleri zaman; hızlı kanat çırpışlarıyla gökleri yararak, senin iki oğlun bulutların içinde görünecekler. Zincirlerinden boşlanmış, azgın rüzgarların soluklarını kesecekler, dalgaların gürültülerini azaltacaklar. Gemiyi sapa sağlam limana ulaştıracaklar” diye fısıldar.
Kainatın sahibi ve buyrukçusu işte böyle buyurur. Dokuz ay sonra Leda, ormanların içinde bir yumurta yumurtladı. Yumurtadan birbirine tamamen benzeyen iki çocuk çıktı. Onlar yumurtadan çıkar çıkmaz, parlak bir yıldız başlarından aşağı nur döker. Sonra ikisi de aynı ata binerek ve ellerinde mızraklarla dörtnala uzaklaşırlar.
Dioskur’ların annesi Leda’nın babası üstüne yazılan kaynaklar birbirini tutmaz. Genellikle Aitolia (Yunanistan’da bir bölge, Akheloos) Kralı Thestios’un kızı olarak kabul edilir.
Lakedaimon’dan (Yunanistan’daki Sparta şehri) kovulan Tyndareos, Aitolia’ya sığınınca Thestios ona kızı Leda’yı verir.Tyndareos, Herakles’in yardımıyla daha önce kovulduğu Lakedaimon (Sparta) tahtını ele geçirir ve Leda ile oraya yerleşir.
Leda’nın aslında dört çocuğu vardır. Tanrı Zeus’tan olan Kastor ve Polluks; kocası Tyndareos’tan olan Helene ve Klytaimestra’dır. Leda’nın çocuklarının kimden olduğuna dair çok farklı masallar vardır. Bir başka masalda, Kastor ve Helene’nin Zeus’un çocukları olduğu söylenir.
Başka bir masala göre, tanrısal yumurtayı yumurtlayan Leda değil, öç tanrısı Nemesis’tir. Zeus güzel gözlü Nemesis’e tutkundur. Ama öc tanrıçası Nemesis onu istemez. Tanrıların tanrısı Zeus’tan kurtulmak için şekilden şekile girmektedir.Taygetes dağlarındaki sazlıkta kaz şeklinde uyumaktayken tanrı Zeus ona kuğu kuşu şeklinde yanaşır. Nemesis’in yumurtladığı yumurtayı çobanlar bulup Leda’ya getirirler. Leda yumurtayı saklar. Bu yumurtadan yalnız Helene doğmuştur. Helene çok güzel kız olduğundan Leda, onu diğer çocuklarıyla birlikte kendi kızıymış gibi büyütmüştür.
Kastor ve Polluks birbirinden hiç ayrılmayan, anaları bir, babaları farklı kardeştirler. Troya savaşı öncesinde, Jason (İason) zamanında yaşamışlardır. Jason önderliğinde çıkılan Altın Post macerasına Argonaunt’larla katıldılar.
Daha sonra Sparta kraliçesi de olacak güzel Helene’nin Paris tarafından kaçırılması Troya savaşını başlatacaktır. Kastor, iri yapılı bir yarı at, yarı insandır. Aynı zamanda iyi bir dövüşçüdür.Öğrencilerinden biri de Herakles’tir. İkizler (Kastor ve Polluks) zamanlarını, yunan tanrılarının yapmaya alışkın oldukları gibi sığır Daha sonra Sparta kraliçesi de olacak güzel Helene’nin Paris tarafından kaçırılması Troya savaşını başlatacaktır. ağıllarını basarak, genç kadınları kaçırarak geçirirlerdi. Sığır ağıllarını bastıkları bir İkizler (Kastor ve Polluks) zamanlarını yunan tanrılarının yapmaya alışkın oldukları gibi sığır ağıllarını basarak, genç kadınları kaçırarak geçirirlerdi. gün kuzenlerinden İdas ve Kastor arasında tartışma çıkar. Bir sığır sürüsünün paylaşılması konusunda çıkan tartışmada İdas hileyle tüm sürüyü almak ister. Tartışmada İdas Kastor’u (ölümlü) öldürür. Kardeşinin ölümüne çok üzülen Polluks, babası Zeus’a kendisini de öldürmesi için yalvarır. Zeus Polluks’a acıyarak ömrünün yarısını Kastor’a verir. İki kardeş bu olaydan sonra hiç ayrılmazlar. Birgün Hades’te (yer altı dünyası ) , birgün Olympos’taotururlar. Dioskurlar’ın (ikizler) , deniz tanrısı Poseidon’un buyruğu altında, tehlikede olan gemilerin ve gemicilerin yardımına koştuğuna inanılır.
Yunan Mitolojisinde Burçlar - BOĞA (TAURUS)
Taurus takımyıldızının öyküsü Suriye’li genç ve güzel bir kız olan Europa ile boğa arasında geçmektedir. Europe’nin parlak teni ve göz alıcı bakışları dillere destan olmuştur. Gezmeyi, eğlenmeyi seven Europe sabahları erken kalkar ve hemen arkadaşlarını çağırırdı. Birlikte güllerin açıldığı, suların tatlı şırıltılar çıkararak aktığı bahçelere giderlerdi. Europa ve arkadaşları deniz kenarında bulunan bahçelerde çiçek toplarken, Zeus Europa’yı görür. Europa’nın parlak beyazlığı ve güzel gözleri Olympos’un baş tanrısının çok hoşuna gider. Zeus hem karısı Hera’ya farkettirmemek hem de arzu ettiği utangaç Europa’yı ürkütmemek için bir boğa şekline girer. Kızların çiçek topladıkları bahçenin etrafında dolaşmaya başlar. Europa bu beyaz muhteşem hayvanı görür. Boğa için çiçeklerden bir taç yapar ve boğanın boynuzlarının çevresine takar. Bu uysal görünüşlü hayvanın üzerine biner, boğa aniden suya doğru ilerlemeye ve Girit’e doğru prensesi taşımaya başlar. Girit adasına vardığında,Zeus kıymetli yükünü bir çınarın gölgesine yerleştirir. Zeus tanrı şeklini alarak kendisini Europa’ya tanıtır. Europa, Zeus’un kolları arasında uyur ve bütün dünya krallarının ilki ve en iyisi olan Girit kralı Minos bu sevgiden doğar. Bu mutlu birleşmenin yapıldığı yere gölge saldığı için o günden beri çınar ağacı yapraklarını hiç dökmez.
Ayrıca boğa, Zeus’un yaptığı pek çok aşk kaçamaklarından biri ile de ilgilidir. Burada boğa, Argos kralı İnachus’un kızı İo’yu temsil etmektedir. Zeus İo’ya aşık olduğundan eşi tanrıça Hera, Zeus’un bu ihanetinin bedelini genç kıza ödetmiş ve onu beyaz bir boğaya çevirmiştir.
Başka bir masala göre ise Hyades, bir Titan olan Atlas ile Trezene kralının kızı Aethra’nın kızlarıdır. Yunanlılar, evreni tanrıların yarattığına inanmazlardı. Onlara göre evren, tanrıları yaratmıştı. Tanrılardan önce yer ve gök vardı. Titanlar onların çocukları, tanrılar da torunlarıydı. Yaşlı tanrılar diye anılan Titanlar, çağlar boyu evreni ellerinde tutmuşlardır. Kronos oğlu Zeus, kendisini tahttan indirinceye kadar Titanları yönetmiştir. Hyades’in kendisinden büyük bir erkek kardeşi vardır ve onun adı da Hyas’tır. Hyas cesur ve usta bir avcıdır ama birgün bir aslan tarafından öldürülmüştür. Kardeşini çok seven Hyades onun ölümünden çok etkilenmiştir. Hyades'in dinmek bilmeyen acılarını gören tanrılar, bu kardeşlere merhamet ederek onları gökyüzüne yıldızlar arasına yerleştirirler.
Ayrıca boğa, Zeus’un yaptığı pek çok aşk kaçamaklarından biri ile de ilgilidir. Burada boğa, Argos kralı İnachus’un kızı İo’yu temsil etmektedir. Zeus İo’ya aşık olduğundan eşi tanrıça Hera, Zeus’un bu ihanetinin bedelini genç kıza ödetmiş ve onu beyaz bir boğaya çevirmiştir.
Başka bir masala göre ise Hyades, bir Titan olan Atlas ile Trezene kralının kızı Aethra’nın kızlarıdır. Yunanlılar, evreni tanrıların yarattığına inanmazlardı. Onlara göre evren, tanrıları yaratmıştı. Tanrılardan önce yer ve gök vardı. Titanlar onların çocukları, tanrılar da torunlarıydı. Yaşlı tanrılar diye anılan Titanlar, çağlar boyu evreni ellerinde tutmuşlardır. Kronos oğlu Zeus, kendisini tahttan indirinceye kadar Titanları yönetmiştir. Hyades’in kendisinden büyük bir erkek kardeşi vardır ve onun adı da Hyas’tır. Hyas cesur ve usta bir avcıdır ama birgün bir aslan tarafından öldürülmüştür. Kardeşini çok seven Hyades onun ölümünden çok etkilenmiştir. Hyades'in dinmek bilmeyen acılarını gören tanrılar, bu kardeşlere merhamet ederek onları gökyüzüne yıldızlar arasına yerleştirirler.
Yunan Mitolojisinde Burçlar - KOÇ (ARİES)
Koç takımyıldızı, Yunan mitolojisinde geçen “Jason ve Altın Post Peşinde” adlı ünlü bir hikaye ile bağlantılıdır. Hikaye parçalanmış bir ailenin mutsuz çocukları ile başlar.
Phrixus ve kız kardeşi Helle, Boeotia kralı Athamas ve eşi Nephele’nin çocuklarıdır.
Bulutu simgeleyen varlık olarak Nephele’nin adı, İksion masalında adı geçer. İksion, Zeus’un karısı Hera’ya aşıktır. Muradına ermemesi için Zeus, Hera biçiminde bir bulut yaratır. Ve İksion’un onunla birleşmesini sağlar. Bu bulut kadın (Nephele Kentaur’ların anası olur. Aristophanes’in “Nephelai” (Bulutlar) adlı komedyasında bulutlar birer kadın olarak imgelenmiştir. Oyunda Sokrates ve diğer filozoflarla alay eder. Aristophanes belki de halk masallarından ve onlardan alınmış motiflerden etkilenmiştir.
Ne var ki bu aile kraliçenin ölümüyle sarsılır. Daha sonra kral Athamas, Thebe kralı Cadmus’un kızı Ino ile ikinci evliliğini yapar.( Bazı kaynaklarda Nephele ölmemiştir. Athamas, Nephele’yi Ino ile aldatmıştır). Ancak Ino çocuklara tahammül edemez ve onlara bir tuzak kurar.
Önce Boeotia tarlalarına zararlı bir madde dökerek ürünlerin zarar görmesini sağlar. Kral ürünlerin zarar görmesinin nedenini ve ürünlerin nasıl kurtulacağını tanrılara sordurmak üzere baş danışmanlarını Delphi’ye yollar. Bu arada kraliçe Ino danışmanlara rüşvet vererek ‘çocukların kurban edilmesi’ yanıtını krala götürmesini sağlar. Kral çocukları kurban etme konusunda tereddüde düşer. Ama Ino burada tekrar devreye girer ve yerel rahiplere de rüşvet verir. Tüm rahipler çocukların kurban edilmesi konusunda ısrar etmeye başlar.
Kral çocuklarını kurban etmek için yakınlarda bulunan bir dağa götürür. Bu arada olan biten her şeyi öz anneleri Nephele cennetten seyretmektedir. Tanrılardan (Bazı hikayelerde bu tanrının Hermes olduğu anlatılmaktadır) çocuklarını koruması için altın bir post yollamalarını diler. Kral tam çocuklarını kurban etmeye hazırlanırken “Altın Postlu Koç” (Aries) çocukları almaya gelir. Çocuklar koçun sırtına binerler. Koç onları uçarak Asya’ya doğru götürür. Ne yazık ki bugünkü Çanakkale boğazı üzerinde küçük Helle dengesini kaybedip, koçun üzerinden aşağı düşer. Bu yüzden, Yunan mitolojisinde Çanakkale boğazına ‘Hellespont’ denir. Bazı hikayelerde Helle boğaza düştükten sonra, deniz tanrısı Poseidon tarafından kurtarıldığı, Poseidon’un Helle’yi sevdiği ve onunla birleşerek üç çocuk annesi yaptığı anlatılır.
Phrixus, herşeye rağmen yoluna devam eder. Koç onu Caucausus dağlarında Colchis Kuzeydoğu Karadeniz bölgesi, Gürcistan) denen yere bırakır. Phrixus minnettarlığını göstermek için koçu
Zeus’a kurban eder. Koçun altın postunu kutsal meşe ağacına asar. Altın Post, ağacı saran ve hiç uyumayan dev bir yılan tarafından (Serpent) korunur. Bu nedenle Zeus Koç’u gökyüzüne çıkarmıştır. Öykü aşağıdaki şekilde devam etmektedir.
Zeus’a kurban edilen koçun postunun, Phriuxus tarafından Colchis kralı Aietes’e verildiği de rivayet edilir. Kral Aietes bu eşsiz postu savaş tanrısı Ares’e adanan bir korulukta saklar.
Hikayenin bu kısmında kendilerine ‘Argonaunt’lar’ diyen ve altın postu arayan bir grup cesur, güçlü denizci ile liderleri Jason (İason) devreye girer. Çağının en büyük destansal masallarından biri olan Argonaunt’lar masalını bize tüm olarak Rodos’lu Apollonios anlatır. İ.Ö.3. yüzyılda yaşayan Apollonios ünlü bir mitos yazarıdır.
Adı “hızlı” anlamına gelen Argo gemisi Karadeniz’in Colchis (Gürcistan) ülkesinde Altın Postu aramaya giden kahramanlar için yapılmış ellibeş kürekli bir gemiymiş. Gemi, Argos denilen bir usta tarafından yapılmış. Mitos yazarlarının sefere katılanlar üzerine verdikleri listeler birbirini tutmamaktadır. Ama katıldığı konusunda görüş birliği sağlanabilen en ünlü kahramanlar; Jason, gemici ustası Argos, ozan Orpheus, Dioskur’lar Kastor ve Polluks, Herakles, Boreas’ın oğulları Kalais’le Zetes‘tir.
Seferin nedeni ilginçtir. İolkos kralı Aison tahtını üvey kardeşi Pelias’a kaptırır. Aison’un oğlu Jason delikanlılık çağına gelince Pelias’ın karşısına çıkıp tahtı geri ister. Pelias ondan kurtulmak için önce Colchis’e gidip, Phrixus’un orada bıraktığı altın postu getirmesini buyurur. Jason bu sefere çıkmak zorunda kalır. Yunanistan’da ne kadar gözü pek, atılgan, yiğit varsa hepsini toplar. Zeus’un kızı bilge tanrıça Athena’nın yardımıyla büyük usta Argos’a bir gemi yaptırdıktan sonra, yola çıkarlar.
Yolculuk sırasında meydana gelen (konu bütünlüğü açısından burada ayrıntıya girilmesi uygun değildir) birçok olaydan sonra Argonaunt’lar, altın postu geri istemek için kral Aietes’in karşısına çıkarlar. O sırada kralın kızı Medeia, Jason’u görür. Delicesine bir aşkla ona tutulur. Güçlü bir büyücü olan Medeia bundan böyle Argonaunt’ların ve Jason’un bütün işlerini eline alır. Kral Aietes görünüşte altın postu vermeye razıdır. Ama önce Jason’un bir ejderi öldürmesini, ateş püsküren tunç ayaklı iki boğayı boyunduruğa koşmasını ister. İstekleri bu kadarla kalmaz. Boyunduruğa koştuğu iki boğa ile ejderin dişlerini toprağa dikmesini de şart koşar. Jason ister istemez bu koşulları kabul eder. Büyücü prenses Medeia, Jason’a kendisini eş olarak alması halinde yardımcı olacağını söyler. Sonra yiğit Jason’a büyülü bir merhem hazırlar. Ve “-Bu merhemi süren bedene silah işlemez, gün boyunca ne yaralanır ne de ölür. Ejderha’nın dişlerini toprağa ektikten sonra topraktan silahlı adamlar çıkacak, bu adamların aralarına bir taş attığı takdirde kendi aralarında kavgaya tutuşacaklar ve birbirlerini öldüreceklerdir” şeklinde tavsiyede bulunur. Herşey Medeia’nın dediği gibi olur. Jason boğaları boyunduruğa sokmayı, ejderin dişlerini tarlaya ekip, topraktan çıkan silahlı adamları birbirlerine öldürtmeyi başarır.
Ne var ki Aietes, yine de altın postu vermeye razı olmaz. Argo gemisini yakmaya ve Argonaunt’ları öldürmeye kalkışır. Ama Jason’a aşık olan Medeia hızlı davranıp, Jason’la elele vererek altın postu Serpenten çalmayı başarır. Ve Argo gemisiyle yola çıkarlar. Medeia babasının kendilerine yetişememesi için korkunç bir plan yapmıştır; yanına aldığı küçük kardeşi Apsyrtos’u kesti ve parçalarını yol boyunca serperek uzaklaştılar. Arkalarından gelen Aietes’le adamları Apsyrtos’un parçalarını toplamakla vakit kaybettiler, bu yüzden Argonaunt’lara yetişemediler.
Jason ve Argonaunt’lar, altın postu amcası Pelias’a vermek üzere İolkos’a dönerler. Babası Asion’un öldüğü haberini alan Jason, amcası Pelias’ın da tahtı geri vermeye hiç yanaşmadığını görür. Burada Medeia’nın tüyler ürpertici bir oyunu yer almaktadır. Pelias’ın kızlarıyla arkadaşlık kuran büyücü Medeia, ihtiyarlamakta olan babalarını gençleştirmenin çaresini kendilerine öğreteceğini söyler. Ve örnek olması bakımından yaşlı bir koçu alıp keser. Kestiği koçu büyülü otlarla kaynayan bir kazana atıp, körpe bir kuzu çıktığını gösterir. Pelias’ın kızları büyücü Medeia’ya inanarak babalarını öldürüp kazana atarlar. Pelias’ın dirilmediğini görünce çılgına dönerler ve yurtlarından sürülürler.
Jason ve Medeia bu suçu işledikten sonra Pelias’ın oğlu tarafından İolkos’tan kovulurlar.
Phrixus ve kız kardeşi Helle, Boeotia kralı Athamas ve eşi Nephele’nin çocuklarıdır.
Bulutu simgeleyen varlık olarak Nephele’nin adı, İksion masalında adı geçer. İksion, Zeus’un karısı Hera’ya aşıktır. Muradına ermemesi için Zeus, Hera biçiminde bir bulut yaratır. Ve İksion’un onunla birleşmesini sağlar. Bu bulut kadın (Nephele Kentaur’ların anası olur. Aristophanes’in “Nephelai” (Bulutlar) adlı komedyasında bulutlar birer kadın olarak imgelenmiştir. Oyunda Sokrates ve diğer filozoflarla alay eder. Aristophanes belki de halk masallarından ve onlardan alınmış motiflerden etkilenmiştir.
Ne var ki bu aile kraliçenin ölümüyle sarsılır. Daha sonra kral Athamas, Thebe kralı Cadmus’un kızı Ino ile ikinci evliliğini yapar.( Bazı kaynaklarda Nephele ölmemiştir. Athamas, Nephele’yi Ino ile aldatmıştır). Ancak Ino çocuklara tahammül edemez ve onlara bir tuzak kurar.
Önce Boeotia tarlalarına zararlı bir madde dökerek ürünlerin zarar görmesini sağlar. Kral ürünlerin zarar görmesinin nedenini ve ürünlerin nasıl kurtulacağını tanrılara sordurmak üzere baş danışmanlarını Delphi’ye yollar. Bu arada kraliçe Ino danışmanlara rüşvet vererek ‘çocukların kurban edilmesi’ yanıtını krala götürmesini sağlar. Kral çocukları kurban etme konusunda tereddüde düşer. Ama Ino burada tekrar devreye girer ve yerel rahiplere de rüşvet verir. Tüm rahipler çocukların kurban edilmesi konusunda ısrar etmeye başlar.
Kral çocuklarını kurban etmek için yakınlarda bulunan bir dağa götürür. Bu arada olan biten her şeyi öz anneleri Nephele cennetten seyretmektedir. Tanrılardan (Bazı hikayelerde bu tanrının Hermes olduğu anlatılmaktadır) çocuklarını koruması için altın bir post yollamalarını diler. Kral tam çocuklarını kurban etmeye hazırlanırken “Altın Postlu Koç” (Aries) çocukları almaya gelir. Çocuklar koçun sırtına binerler. Koç onları uçarak Asya’ya doğru götürür. Ne yazık ki bugünkü Çanakkale boğazı üzerinde küçük Helle dengesini kaybedip, koçun üzerinden aşağı düşer. Bu yüzden, Yunan mitolojisinde Çanakkale boğazına ‘Hellespont’ denir. Bazı hikayelerde Helle boğaza düştükten sonra, deniz tanrısı Poseidon tarafından kurtarıldığı, Poseidon’un Helle’yi sevdiği ve onunla birleşerek üç çocuk annesi yaptığı anlatılır.
Phrixus, herşeye rağmen yoluna devam eder. Koç onu Caucausus dağlarında Colchis Kuzeydoğu Karadeniz bölgesi, Gürcistan) denen yere bırakır. Phrixus minnettarlığını göstermek için koçu
Zeus’a kurban eder. Koçun altın postunu kutsal meşe ağacına asar. Altın Post, ağacı saran ve hiç uyumayan dev bir yılan tarafından (Serpent) korunur. Bu nedenle Zeus Koç’u gökyüzüne çıkarmıştır. Öykü aşağıdaki şekilde devam etmektedir.
Zeus’a kurban edilen koçun postunun, Phriuxus tarafından Colchis kralı Aietes’e verildiği de rivayet edilir. Kral Aietes bu eşsiz postu savaş tanrısı Ares’e adanan bir korulukta saklar.
Hikayenin bu kısmında kendilerine ‘Argonaunt’lar’ diyen ve altın postu arayan bir grup cesur, güçlü denizci ile liderleri Jason (İason) devreye girer. Çağının en büyük destansal masallarından biri olan Argonaunt’lar masalını bize tüm olarak Rodos’lu Apollonios anlatır. İ.Ö.3. yüzyılda yaşayan Apollonios ünlü bir mitos yazarıdır.
Adı “hızlı” anlamına gelen Argo gemisi Karadeniz’in Colchis (Gürcistan) ülkesinde Altın Postu aramaya giden kahramanlar için yapılmış ellibeş kürekli bir gemiymiş. Gemi, Argos denilen bir usta tarafından yapılmış. Mitos yazarlarının sefere katılanlar üzerine verdikleri listeler birbirini tutmamaktadır. Ama katıldığı konusunda görüş birliği sağlanabilen en ünlü kahramanlar; Jason, gemici ustası Argos, ozan Orpheus, Dioskur’lar Kastor ve Polluks, Herakles, Boreas’ın oğulları Kalais’le Zetes‘tir.
Seferin nedeni ilginçtir. İolkos kralı Aison tahtını üvey kardeşi Pelias’a kaptırır. Aison’un oğlu Jason delikanlılık çağına gelince Pelias’ın karşısına çıkıp tahtı geri ister. Pelias ondan kurtulmak için önce Colchis’e gidip, Phrixus’un orada bıraktığı altın postu getirmesini buyurur. Jason bu sefere çıkmak zorunda kalır. Yunanistan’da ne kadar gözü pek, atılgan, yiğit varsa hepsini toplar. Zeus’un kızı bilge tanrıça Athena’nın yardımıyla büyük usta Argos’a bir gemi yaptırdıktan sonra, yola çıkarlar.
Yolculuk sırasında meydana gelen (konu bütünlüğü açısından burada ayrıntıya girilmesi uygun değildir) birçok olaydan sonra Argonaunt’lar, altın postu geri istemek için kral Aietes’in karşısına çıkarlar. O sırada kralın kızı Medeia, Jason’u görür. Delicesine bir aşkla ona tutulur. Güçlü bir büyücü olan Medeia bundan böyle Argonaunt’ların ve Jason’un bütün işlerini eline alır. Kral Aietes görünüşte altın postu vermeye razıdır. Ama önce Jason’un bir ejderi öldürmesini, ateş püsküren tunç ayaklı iki boğayı boyunduruğa koşmasını ister. İstekleri bu kadarla kalmaz. Boyunduruğa koştuğu iki boğa ile ejderin dişlerini toprağa dikmesini de şart koşar. Jason ister istemez bu koşulları kabul eder. Büyücü prenses Medeia, Jason’a kendisini eş olarak alması halinde yardımcı olacağını söyler. Sonra yiğit Jason’a büyülü bir merhem hazırlar. Ve “-Bu merhemi süren bedene silah işlemez, gün boyunca ne yaralanır ne de ölür. Ejderha’nın dişlerini toprağa ektikten sonra topraktan silahlı adamlar çıkacak, bu adamların aralarına bir taş attığı takdirde kendi aralarında kavgaya tutuşacaklar ve birbirlerini öldüreceklerdir” şeklinde tavsiyede bulunur. Herşey Medeia’nın dediği gibi olur. Jason boğaları boyunduruğa sokmayı, ejderin dişlerini tarlaya ekip, topraktan çıkan silahlı adamları birbirlerine öldürtmeyi başarır.
Ne var ki Aietes, yine de altın postu vermeye razı olmaz. Argo gemisini yakmaya ve Argonaunt’ları öldürmeye kalkışır. Ama Jason’a aşık olan Medeia hızlı davranıp, Jason’la elele vererek altın postu Serpenten çalmayı başarır. Ve Argo gemisiyle yola çıkarlar. Medeia babasının kendilerine yetişememesi için korkunç bir plan yapmıştır; yanına aldığı küçük kardeşi Apsyrtos’u kesti ve parçalarını yol boyunca serperek uzaklaştılar. Arkalarından gelen Aietes’le adamları Apsyrtos’un parçalarını toplamakla vakit kaybettiler, bu yüzden Argonaunt’lara yetişemediler.
Jason ve Argonaunt’lar, altın postu amcası Pelias’a vermek üzere İolkos’a dönerler. Babası Asion’un öldüğü haberini alan Jason, amcası Pelias’ın da tahtı geri vermeye hiç yanaşmadığını görür. Burada Medeia’nın tüyler ürpertici bir oyunu yer almaktadır. Pelias’ın kızlarıyla arkadaşlık kuran büyücü Medeia, ihtiyarlamakta olan babalarını gençleştirmenin çaresini kendilerine öğreteceğini söyler. Ve örnek olması bakımından yaşlı bir koçu alıp keser. Kestiği koçu büyülü otlarla kaynayan bir kazana atıp, körpe bir kuzu çıktığını gösterir. Pelias’ın kızları büyücü Medeia’ya inanarak babalarını öldürüp kazana atarlar. Pelias’ın dirilmediğini görünce çılgına dönerler ve yurtlarından sürülürler.
Jason ve Medeia bu suçu işledikten sonra Pelias’ın oğlu tarafından İolkos’tan kovulurlar.
Prometheus'un Ateşi Çalması ve Cezalandırılması
Zeus ölümlüleri ve onların koruyucusu Prometheus’u cezalandırmak amacıyla, ve bir daha etlerini pişirmesinler diye ateşi saklar. Ne var ki, kurnaz prometheus Zeus’u bir kez daha kandırır. Olympos’a çıkar, orada güneşin alev alev yanan tekerleğinden bir kıvılcım çalar ve bunu bir rezene kabı içine koyarak ve insanlara götürür. Başka bir anlatıma göre Prometheus ateşi Hephaistos’un ocağından çalmıştır. Zeus, ateşi tekrar insanlarda görünce daha çok öfkelenmiş. Hem insanları Hem de kendisine karşı gelen Prometheus’u cezalandırmak için yeni çareler düşünmüş.
Zeus ateşi çalıp insanlara vermesinden dolayı, Prometheus’u korkunç bir cezaya çarptırdı.Onu zincirlerle Kaukasos dağında kayaya bağlatarak, kara ciğerini Ekhidna ile Typhondan doğma bir kartala yedirtti. Kartal her gün gelip karaciğerini yiyiyor, ve yenilen ciğer her gün yeniden oluşuyordu. Bu konuda Hesiodosta olmayan detayları Aiskhylos’un anlattıklarından öğreniyoruz. Zeus’un geleceğiyle ilgili bir sırrı yalnızca Prometheus biliyordu. Zeus bir kadınla evlenecekti. Bununla çiftleşmesinden doğacak çocuk, Zeus’un egemenliğine son verecekti. Zeus bu cocuğun kimden olacağını öğrenmek ve gelecekte de tahtını koruyabilmek için Prometheus’un ciğerini yiyen kartalı öldürmesi için Herakles’i gönderdi. Herakles, Ekhidna ve Typhondan doğma kartalı bir okla öldürdü. Zeus oğlunun bu başarısından çok memnun olmuştu. Prometheus’u yeniden tanrılar katına kabul etti . Başka bir anlatıya göreyse herakles sadece kartalı öldürdü. Fakat Prometheus’un zincirlerden kurtulması için tekrar ölümsüz olması gerekmekteydi. İşte bu sırada Kentaurlarla Teselyanın efsanevi halkı Lapitler arasındaki savaşta, yanlışlıkla Herakles’in okuyla yaralanan Kentauros Kheiron, bu acıdan kurtulmak için ölmek istedi. Ölümsüz olduğu için ölümsüzlüğünü kabul edecek birini bulması gerekiyordu. Prometheus bunu kabul etti ve onu çektiği acılardan kurtardı. Kendisi de tekrar özgürlüğüne kavuştu ve ölümsüz oldu. Prometheus bildiği sırrı
açıkladı;
Zeus, Nereus kızı Thetise gönül vermişti. Bu birleşmeden doğacak çocuk, babasından daha güçlü olacaktı. Zeus’u tahtından indirecekti. Bu sırrı öğrenen Zeus, Thetis’i bir ölümlüyle evlendirmeyi ister. Thetis ise kendisine eş olarak seçilen Peleus’la evlenmemek için, deniz kızlarına has yeteneklerini kullanarak, kılıktan kılığa girdi. Fakat sonunda Peleus’la evlenmeye razı oldu. Peleus’la Thetis, Olyposta, tanrılar sofrasında yapılan evliliklerinden, daha sonra Akhilleus doğdu.
Zeus ateşi çalıp insanlara vermesinden dolayı, Prometheus’u korkunç bir cezaya çarptırdı.Onu zincirlerle Kaukasos dağında kayaya bağlatarak, kara ciğerini Ekhidna ile Typhondan doğma bir kartala yedirtti. Kartal her gün gelip karaciğerini yiyiyor, ve yenilen ciğer her gün yeniden oluşuyordu. Bu konuda Hesiodosta olmayan detayları Aiskhylos’un anlattıklarından öğreniyoruz. Zeus’un geleceğiyle ilgili bir sırrı yalnızca Prometheus biliyordu. Zeus bir kadınla evlenecekti. Bununla çiftleşmesinden doğacak çocuk, Zeus’un egemenliğine son verecekti. Zeus bu cocuğun kimden olacağını öğrenmek ve gelecekte de tahtını koruyabilmek için Prometheus’un ciğerini yiyen kartalı öldürmesi için Herakles’i gönderdi. Herakles, Ekhidna ve Typhondan doğma kartalı bir okla öldürdü. Zeus oğlunun bu başarısından çok memnun olmuştu. Prometheus’u yeniden tanrılar katına kabul etti . Başka bir anlatıya göreyse herakles sadece kartalı öldürdü. Fakat Prometheus’un zincirlerden kurtulması için tekrar ölümsüz olması gerekmekteydi. İşte bu sırada Kentaurlarla Teselyanın efsanevi halkı Lapitler arasındaki savaşta, yanlışlıkla Herakles’in okuyla yaralanan Kentauros Kheiron, bu acıdan kurtulmak için ölmek istedi. Ölümsüz olduğu için ölümsüzlüğünü kabul edecek birini bulması gerekiyordu. Prometheus bunu kabul etti ve onu çektiği acılardan kurtardı. Kendisi de tekrar özgürlüğüne kavuştu ve ölümsüz oldu. Prometheus bildiği sırrı
açıkladı;
Zeus, Nereus kızı Thetise gönül vermişti. Bu birleşmeden doğacak çocuk, babasından daha güçlü olacaktı. Zeus’u tahtından indirecekti. Bu sırrı öğrenen Zeus, Thetis’i bir ölümlüyle evlendirmeyi ister. Thetis ise kendisine eş olarak seçilen Peleus’la evlenmemek için, deniz kızlarına has yeteneklerini kullanarak, kılıktan kılığa girdi. Fakat sonunda Peleus’la evlenmeye razı oldu. Peleus’la Thetis, Olyposta, tanrılar sofrasında yapılan evliliklerinden, daha sonra Akhilleus doğdu.
Etiketler:
ateş,
can metedoran,
ceza,
cin başı metedoran,
kahin,
prometheus,
sır,
yunan mitolojisi,
zeus
Pandora - Tufan - Yunan Mitolojisi
TUFAN
Pandora’nın yaratılması ve yeryüzüne gönderilmesinden sonra, insan soyu çoğalmaya başlar. Beraberinde kötülüklerde çoğalır. İnsanlar tanrılara yüz çevirirler. Zeus, insan ırkını suyla yok etmeye karar verir. Islak kanatlı yelleri sarar ortaya, ırmaklar, dereler, hızla ağaçları, hayvanları, insanları, evleri sürükler. Denizler birbirine karışır. Sonunda tanrı sakinleşince bir kayıktaki kadınla erkeği fark eder; Prometheus’un oğlu Deukalion’nu ve Epimetheus’la Pandoranın kızı Pyrrha’yı tanır. Onları Parnassos’a, su yüzeyinde görülen tek dağa yönlendirir. İkisi de, tanrılara şükrederler. Themis onlara, annelerinin kemiklerini alıp omuzlarının üzerinden atmalarını söyler. Deukalion, bu sözlerden anladığı; her şeyin anası olan yerin kemiklerinden, taşların kastedildiğini anlar. Deukalionun attığı taşlardan erkekler Pyrrha’nın attıklarından kadınlar türer.
Olympos tanrılarının kuvvet ve kudretine karşılık Prometheus’da kurnazlık ve zeka vardı. Titanların meşhur isyanları sırasında tarafsızlığını muhafaza etmiş ve baş kaldırmamış bir Titan oğlu olarak Zeus’un gözüne girmeyi başardı. Zeus onu Olympos’a ölmezler arasına aldı. Oysa o Zeus ve arkadaşlarına karşı kalbinde kin besliyordu. Bu nedenle Tanrıları inkar edecek, hiçe sayacak, işleyeceği kötülüklerle en vahşi hayvanlara bile taş çıkartacak, dünyanın başına bela olacak bir mahluku insanı yaratarak dedelerinin öcünü almayı planladı.
Prometheus’un ilk insanı su ile değil kendi gözyaşı ile yoğurduğu balçıktan yarattığı söylenir. İnsan belki de bu yüzden tabiatın en aciz mahlukuydu, kendisini koruyacak hiçbir şeyi yoktu. Fil gibi kuvvetli hortumu, aslan gibi pençesi, kuş gibi kanadı, at gibi koşacak bacakları yoktu. Daha doğuştan ıstırap ve üzüntüler yakasına yapışıyordu. İlk insanlar çiğ meyveler ve kanlı etlerle besleniyordu, güneşsiz oyuklarda barınıyor, sürünerek girdiği mağaralarda geceyi geçiriyorlardı. Yarattığı mahluklara acıyan Prometheus onları vahşi hayvanlardan korumak ve toprağı sürmeye yarayacak aletler elde etmek için madenleri işlemeyi öğretmek ve ateşi vermeyi düşündü.
İçi baştan başa oyuk fakat tutuşabilir bir özle kaplı olan Ferule’den (Şeytantersi Ağacı) bir dal aldı ve Lemnos Adasına gitti. Hephaistos’un (Ateş Tanrısı) alevler saçan ocağından kızgın bir kıvılcım çaldı. Elindeki sopanın özünün içine sakladı, kendisi de bir siyah bir de beyaz atın arasında tutunarak görünmeden kaçmayı başardı ve onu ilahi bir armağan olarak insanlara götürdü. Derler ki o günden sonra ateş (akıl) beyaz ve siyahın enerjisini almıştır, onunla aydınlık da yaratılır karanlık da.
O günden sonra insanlar ateşin yardımıyla daha iyi yaşamaya başladılar. Yiyecekleri pişiriyor, soğuk havalarda ısınıyor, karanlık mağaralarda çıralı odunları yakarak aydınlanıyorlardı. Zamanla zavallılıklarını unutarak, kendilerini tanrılarla eşit görmeye başladılar. Zeus bunların olacağını bildiğinden insanlığı kutsal ateşten mahrum bırakmıştı. Kendi haberi olmadan ateşi çalan ve insanları şımartan Prometheus’a çok kızdı ve onu Kafkas Dağlarının en yalçın tepesine gönderdi. Hephaistos’u (Yanardağların, ateşin, sanayinin tanrısı/ Aphrodite’in eşi) çağırarak bu saygısız Titan’ı bir kayaya çaktırdı. İlahi demirci istemeyerek de olsa Zeus’a boyun eğdi.
- Ey Prometheus dedi. Bu çekiçleri ve bu zincirleri görüyor musun? Bunlar senin bahtsızlığını ve benim sonsuz üzüntümü hazırlayacaklar. Seni bu vahşi kayaya çivileyeceğim. Artık sen buradan hiç insan sesi işitmeyeceksin, teselli ve acımak sana yüzünü göstermeyecek, güneşin kızgın ışınlarıyla kuruyarak vücut çiçeğin solacak. Çok sonra gece yıldızlı mantosunun altında geldiğinde sen kalbinde bitmez acılar bulunan bir keder nöbetçisi, bu korkunç yerde, hiç dinlenmeden, uyku nedir bilmeden, dizlerini bükmeden yalnız başına kalacaksın. İniltilerini insafsız kayalardan başka duyan olmayacak. Boş yere feryat edeceksin.
Bunları söyleyen Hephaistos bahtsız Prometheus’un ayaklarına, kollarına kırılmaz zinciri geçirdi, sağlam kayaya çaktı. Bununla da bitmedi. Her sabah kocaman bir kartal geliyor ve süzülüp Prometheus’un ciğerlerini yiyordu. Sivri tırnaklarını göğsüne batırıyor, ciğerini didikliyordu. Akşama kadar onun yediği ciğer, gece sabaha kadar tekrar eski haline geliyor ve işkence aynen devam ediyordu. Bu işkence 30 sene sürdü, sonra Zeus onu affetti ve ölmezler arasına aldı.
Başka bir mite göre de Prometheus heykel yapmasını bilen bir Titan’dı. sadece bir insan değil birçok adamlar yapmış ve onlara can vermişti. Atölyesinde kollar, bacaklar, gövdeler, kafalar, kalpler yapıp, birbirine ekleyerek tamamladığı heykelleri raflara diziyordu. O sırada Dionysos (Şarap Tanrısı) atölyeye geldi, çok çalıştın yoruldun, biraz dinlenip içelim dedi. Prometheus atölyesine döndüğünde sarhoştu. Bu yüzden bazı hatalar yaptı, küçük bir gövdeye koca bir baş, iri bir gövdeye ait olan kolları küçük bir gövdeye taktı. Derler ki hayatta koca başların, uzun bacakların, düzensiz vücutların sebebi de Prometheus’un sarhoş anlarıdır.
Yunanlılara göre Prometheus sadece erkekleri yaratmıştı. Kadın o devirde mevcut değildi. İnsanların ömürleri güzel geçiyor, neşe içinde yaşıyor, huzur içinde ölüyorlardı. Ne zamanki ateşi elde ettiler, gururlanıp Tanrılığa soyundular. Madenleri eritip silahlar yaptılar, birbirlerini boğazladılar, Prometheus’un verdiği seytani zekayla erdemlerini kaybedip, kabalaştılar, bütün iyi huyları kalplerinden kovdular. Manevi bir sefalete düştüler. Eğer Prometheus aklın sembolü olan ilahi ateşi Tanrılardan çalıp insanlara vermeseydi, bu mahluk bu kadar sefil olmayacaktı. Prometheus’un kurnazlıkla çaldığı akıl onları şımartınca Zeus yalnız erkeklerden ibaret olan bu yüzsüz ve terbiyesiz mahlukların başına bela olarak kadını gönderdi. Zeus usta bir Tanrı olan Hephaistos’u çağırdı ve ona kadını yaratmasını emretti. Hephaistos balçığı su ile yoğurdu ve eşi Aphrodite’i model alarak ilk bakirenin vücudunu yaptı. Heykel bitince onun kalbine ruh yerine Prometheus’un çaldığı ateşten bir kıvılcım koydu. Bütün tanrı ve tanrıçalar ona bir şeyler armağan etti ve ona Pandora (bütün armağan) ismini verdiler. Aphrodite güzellik, Hermes hıyanet ve aldatıcı sözler, Zeus da esrarlı bir kutu armağan etti ve ona bu kutuyu asla açmamasını söyledi. Zeus Pandora’yı Prometheus’un kardeşi Epimetheus’a hediye olarak gönderdi. Her ne kadar Prometheus kardeşine Zeus’tan gelen hiçbir hediyeyi kabul etmemesini söylediyse de Pandora’nın güzelliğine hayran olan Epimetheus onu alıp insanların arasına götürdü. Pandora dünyaya gelir gelmez sabırsızlık ve merakla “Acaba kutunun içinde ne var?” diyerek kapağını açtı. Kutunun içinden hastalık, keder, yalan, riya, şehvet, insanların felaketini hazırlayan ne varsa fırlayıp kuşlar gibi uçuşarak dünyaya yayıldı. Pandora hatasını anlayıp kutuyu kapattı ama geç kalmıştı, bu arada insanları yaşatacak, teselli edecek “ümit” de kutunun içinde kapalı kaldı. Zeus ilk kadınla birlikte tüm fenalık ve ıstırapları da dünyaya göndermişti.
Buna rağmen Zeus’un kini sönmedi. Bir tufan çıkararak insanları boğarak öldürmek istedi. Fakat kurnaz Prometheus bir kayık yaparak kendi oğlu olan 1 erkek (Deukalion/ dindar insan) ve 1 dişiyi (Sofi /dişil enerji, insanlığın ulaşabileceği son nokta, 7.mertebe/Zeus’un Meliades perilerinden olma kızı olduğu söyleniyor.) bu kayıkta saklayıp tufandan kurtardı. Derler ki tufandan kurtulan Deukalion Zeus’a bir kurban kesmiş, o da kendisine yalvaran bu dindarı ve eşi olan öz kızını affetmiş ve ilk adağını yerine getireceğini söylemiştir. Deukalion insanlığın tekrar yaratılmasını istedi. Zeus Themis’i (adalet tanrıçası) çağırdı. Themis “başınıza birer örtü sarınız, kemerlerinizi çözünüz ve yerden aldığınız taşları arkanıza atınız” dedi. Deukalion’un attığı taşlar erkeklere, Sofi’nin attıkları ise kadınlara dönüştü. Onlar 2. defa taştan yaratıldıklarından her şeye katlandılar. İşte Prometheus ve insanlığın masalı…
Pandora’nın yaratılması ve yeryüzüne gönderilmesinden sonra, insan soyu çoğalmaya başlar. Beraberinde kötülüklerde çoğalır. İnsanlar tanrılara yüz çevirirler. Zeus, insan ırkını suyla yok etmeye karar verir. Islak kanatlı yelleri sarar ortaya, ırmaklar, dereler, hızla ağaçları, hayvanları, insanları, evleri sürükler. Denizler birbirine karışır. Sonunda tanrı sakinleşince bir kayıktaki kadınla erkeği fark eder; Prometheus’un oğlu Deukalion’nu ve Epimetheus’la Pandoranın kızı Pyrrha’yı tanır. Onları Parnassos’a, su yüzeyinde görülen tek dağa yönlendirir. İkisi de, tanrılara şükrederler. Themis onlara, annelerinin kemiklerini alıp omuzlarının üzerinden atmalarını söyler. Deukalion, bu sözlerden anladığı; her şeyin anası olan yerin kemiklerinden, taşların kastedildiğini anlar. Deukalionun attığı taşlardan erkekler Pyrrha’nın attıklarından kadınlar türer.
Olympos tanrılarının kuvvet ve kudretine karşılık Prometheus’da kurnazlık ve zeka vardı. Titanların meşhur isyanları sırasında tarafsızlığını muhafaza etmiş ve baş kaldırmamış bir Titan oğlu olarak Zeus’un gözüne girmeyi başardı. Zeus onu Olympos’a ölmezler arasına aldı. Oysa o Zeus ve arkadaşlarına karşı kalbinde kin besliyordu. Bu nedenle Tanrıları inkar edecek, hiçe sayacak, işleyeceği kötülüklerle en vahşi hayvanlara bile taş çıkartacak, dünyanın başına bela olacak bir mahluku insanı yaratarak dedelerinin öcünü almayı planladı.
Prometheus’un ilk insanı su ile değil kendi gözyaşı ile yoğurduğu balçıktan yarattığı söylenir. İnsan belki de bu yüzden tabiatın en aciz mahlukuydu, kendisini koruyacak hiçbir şeyi yoktu. Fil gibi kuvvetli hortumu, aslan gibi pençesi, kuş gibi kanadı, at gibi koşacak bacakları yoktu. Daha doğuştan ıstırap ve üzüntüler yakasına yapışıyordu. İlk insanlar çiğ meyveler ve kanlı etlerle besleniyordu, güneşsiz oyuklarda barınıyor, sürünerek girdiği mağaralarda geceyi geçiriyorlardı. Yarattığı mahluklara acıyan Prometheus onları vahşi hayvanlardan korumak ve toprağı sürmeye yarayacak aletler elde etmek için madenleri işlemeyi öğretmek ve ateşi vermeyi düşündü.
İçi baştan başa oyuk fakat tutuşabilir bir özle kaplı olan Ferule’den (Şeytantersi Ağacı) bir dal aldı ve Lemnos Adasına gitti. Hephaistos’un (Ateş Tanrısı) alevler saçan ocağından kızgın bir kıvılcım çaldı. Elindeki sopanın özünün içine sakladı, kendisi de bir siyah bir de beyaz atın arasında tutunarak görünmeden kaçmayı başardı ve onu ilahi bir armağan olarak insanlara götürdü. Derler ki o günden sonra ateş (akıl) beyaz ve siyahın enerjisini almıştır, onunla aydınlık da yaratılır karanlık da.
O günden sonra insanlar ateşin yardımıyla daha iyi yaşamaya başladılar. Yiyecekleri pişiriyor, soğuk havalarda ısınıyor, karanlık mağaralarda çıralı odunları yakarak aydınlanıyorlardı. Zamanla zavallılıklarını unutarak, kendilerini tanrılarla eşit görmeye başladılar. Zeus bunların olacağını bildiğinden insanlığı kutsal ateşten mahrum bırakmıştı. Kendi haberi olmadan ateşi çalan ve insanları şımartan Prometheus’a çok kızdı ve onu Kafkas Dağlarının en yalçın tepesine gönderdi. Hephaistos’u (Yanardağların, ateşin, sanayinin tanrısı/ Aphrodite’in eşi) çağırarak bu saygısız Titan’ı bir kayaya çaktırdı. İlahi demirci istemeyerek de olsa Zeus’a boyun eğdi.
- Ey Prometheus dedi. Bu çekiçleri ve bu zincirleri görüyor musun? Bunlar senin bahtsızlığını ve benim sonsuz üzüntümü hazırlayacaklar. Seni bu vahşi kayaya çivileyeceğim. Artık sen buradan hiç insan sesi işitmeyeceksin, teselli ve acımak sana yüzünü göstermeyecek, güneşin kızgın ışınlarıyla kuruyarak vücut çiçeğin solacak. Çok sonra gece yıldızlı mantosunun altında geldiğinde sen kalbinde bitmez acılar bulunan bir keder nöbetçisi, bu korkunç yerde, hiç dinlenmeden, uyku nedir bilmeden, dizlerini bükmeden yalnız başına kalacaksın. İniltilerini insafsız kayalardan başka duyan olmayacak. Boş yere feryat edeceksin.
Bunları söyleyen Hephaistos bahtsız Prometheus’un ayaklarına, kollarına kırılmaz zinciri geçirdi, sağlam kayaya çaktı. Bununla da bitmedi. Her sabah kocaman bir kartal geliyor ve süzülüp Prometheus’un ciğerlerini yiyordu. Sivri tırnaklarını göğsüne batırıyor, ciğerini didikliyordu. Akşama kadar onun yediği ciğer, gece sabaha kadar tekrar eski haline geliyor ve işkence aynen devam ediyordu. Bu işkence 30 sene sürdü, sonra Zeus onu affetti ve ölmezler arasına aldı.
Başka bir mite göre de Prometheus heykel yapmasını bilen bir Titan’dı. sadece bir insan değil birçok adamlar yapmış ve onlara can vermişti. Atölyesinde kollar, bacaklar, gövdeler, kafalar, kalpler yapıp, birbirine ekleyerek tamamladığı heykelleri raflara diziyordu. O sırada Dionysos (Şarap Tanrısı) atölyeye geldi, çok çalıştın yoruldun, biraz dinlenip içelim dedi. Prometheus atölyesine döndüğünde sarhoştu. Bu yüzden bazı hatalar yaptı, küçük bir gövdeye koca bir baş, iri bir gövdeye ait olan kolları küçük bir gövdeye taktı. Derler ki hayatta koca başların, uzun bacakların, düzensiz vücutların sebebi de Prometheus’un sarhoş anlarıdır.
Yunanlılara göre Prometheus sadece erkekleri yaratmıştı. Kadın o devirde mevcut değildi. İnsanların ömürleri güzel geçiyor, neşe içinde yaşıyor, huzur içinde ölüyorlardı. Ne zamanki ateşi elde ettiler, gururlanıp Tanrılığa soyundular. Madenleri eritip silahlar yaptılar, birbirlerini boğazladılar, Prometheus’un verdiği seytani zekayla erdemlerini kaybedip, kabalaştılar, bütün iyi huyları kalplerinden kovdular. Manevi bir sefalete düştüler. Eğer Prometheus aklın sembolü olan ilahi ateşi Tanrılardan çalıp insanlara vermeseydi, bu mahluk bu kadar sefil olmayacaktı. Prometheus’un kurnazlıkla çaldığı akıl onları şımartınca Zeus yalnız erkeklerden ibaret olan bu yüzsüz ve terbiyesiz mahlukların başına bela olarak kadını gönderdi. Zeus usta bir Tanrı olan Hephaistos’u çağırdı ve ona kadını yaratmasını emretti. Hephaistos balçığı su ile yoğurdu ve eşi Aphrodite’i model alarak ilk bakirenin vücudunu yaptı. Heykel bitince onun kalbine ruh yerine Prometheus’un çaldığı ateşten bir kıvılcım koydu. Bütün tanrı ve tanrıçalar ona bir şeyler armağan etti ve ona Pandora (bütün armağan) ismini verdiler. Aphrodite güzellik, Hermes hıyanet ve aldatıcı sözler, Zeus da esrarlı bir kutu armağan etti ve ona bu kutuyu asla açmamasını söyledi. Zeus Pandora’yı Prometheus’un kardeşi Epimetheus’a hediye olarak gönderdi. Her ne kadar Prometheus kardeşine Zeus’tan gelen hiçbir hediyeyi kabul etmemesini söylediyse de Pandora’nın güzelliğine hayran olan Epimetheus onu alıp insanların arasına götürdü. Pandora dünyaya gelir gelmez sabırsızlık ve merakla “Acaba kutunun içinde ne var?” diyerek kapağını açtı. Kutunun içinden hastalık, keder, yalan, riya, şehvet, insanların felaketini hazırlayan ne varsa fırlayıp kuşlar gibi uçuşarak dünyaya yayıldı. Pandora hatasını anlayıp kutuyu kapattı ama geç kalmıştı, bu arada insanları yaşatacak, teselli edecek “ümit” de kutunun içinde kapalı kaldı. Zeus ilk kadınla birlikte tüm fenalık ve ıstırapları da dünyaya göndermişti.
Buna rağmen Zeus’un kini sönmedi. Bir tufan çıkararak insanları boğarak öldürmek istedi. Fakat kurnaz Prometheus bir kayık yaparak kendi oğlu olan 1 erkek (Deukalion/ dindar insan) ve 1 dişiyi (Sofi /dişil enerji, insanlığın ulaşabileceği son nokta, 7.mertebe/Zeus’un Meliades perilerinden olma kızı olduğu söyleniyor.) bu kayıkta saklayıp tufandan kurtardı. Derler ki tufandan kurtulan Deukalion Zeus’a bir kurban kesmiş, o da kendisine yalvaran bu dindarı ve eşi olan öz kızını affetmiş ve ilk adağını yerine getireceğini söylemiştir. Deukalion insanlığın tekrar yaratılmasını istedi. Zeus Themis’i (adalet tanrıçası) çağırdı. Themis “başınıza birer örtü sarınız, kemerlerinizi çözünüz ve yerden aldığınız taşları arkanıza atınız” dedi. Deukalion’un attığı taşlar erkeklere, Sofi’nin attıkları ise kadınlara dönüştü. Onlar 2. defa taştan yaratıldıklarından her şeye katlandılar. İşte Prometheus ve insanlığın masalı…
Etiketler:
büyük tufan,
can metedoran,
cin başı metedoran,
kadın,
metedoran,
olimpos,
pandora,
zeus
27 Haziran 2015 Cumartesi
Titanlar - Yunan Mitolojisi
Tanrılar oluşmuş varlıklardır, doğal olarak oluşumlarının bir tarihi vardır. Bu tarih içinde Titan’lar yaratıcı evrensel güçle tanrılar arasında bir geçiş yeri oluştururlar. Titanlar eski tanrılardır, iri ve güçlü varlıklardır. Önceleri onlar egemendiler. En önemlileri Kronos’tu. Oğlu Zeus yönetimi ele alana kadar tüm tanrıların başında o bulundu. Okeanos ya da evreni çevreleyen ırmak; karısı Tethys; güneşin ve ayın babası Hypeiron; belleği simgeleyen Mnemosyne adaleti simgeleyen Themis; dikkati simgeleyen İapetos; dünyayı omuzlarında tutan Atlas; insan türünün kurtarıcısı Prometheus başlıca titanlardır. Bunlar yönetimin Zeus’a geçişiyle silinip gitmediler, ikincil bir yer tutarak varlıklarını sürdürdüler. Belki de gittikçe karmaşıklaşan, yönetilmesi gittikçe zor olan bir dünyada onların birincil bir yer tutması olanaksızdı. Titanlar arasında sonradan en çok Prometheus önemsenmiştir. Prometheus tanrılılardan tiksiniyordu. Bilinç simgesi olan ateşi tanrılardan çalıp insana armağan etmiş, insana insanlığını kazandırmıştı. Bunu yaparken Zeus’la kötü olmayı bile göze almıştı. “Prometheus insanlık tarihinin ilk azizi, ilk kahramanıdır” der Marx. Zeus elbette tanrılığın insana geçmesini hoş karşılamayacaktı. Prometheus’u bir dağın tepesinde zincire vurdular. Bir kartal onun karaciğerini durmadan yiyordu, ne var ki karaciğer tükenmek bilmiyordu. Prometheus’u bu sonsuz acıdan kurtaran Herakles oldu. Güçlülüğün simgesi kahraman Herakles kartalı öldürdü ve Prometheus’un sonsuz cezasına son verdi.
Mısır Burcunuzu Okudunuz mu?
Thot(29 Ağustos-27 Eylül)
Zeka ve edebiyat tanrısı Osiris'in danışmanı ve Horus'un koruyucusudur. Kelimelerin ve matematiğin tanrısı olarak kabul edilir ayrıca tüm yazarları koruduğuna inanılır hiyeroglif ustasıdır ve ayrıca büyücüler üzerinde büyük bir etkiye sahiptir gökbilimcileri savaşçıları ve matematikçileri korur.
Karakter
Meraklı ve girişimci bir yapınız var; mükemmel bir organizasyon yeteneğine sahipsiniz. Esrarengiz olaylara çok ilgi duyuyorsunuz bir savaşçı ruhuna sahipsiniz ve bu ruh sizi sınırlarınızı aşmaya itiyor hayatın size neşe ve mutluluk veren temel öğeleri sizin için önemlidir hem cömert hem de dürüstsünüz. Doğal bir otoriteye sahipsiniz parmağınızı oynatmadan insanları kolayca yanınıza çekebiliyorsunuz sizi destekliyorlar. Sözünüze sadıksınızbenzersiz niteliklerinizi duygusal hayatınıza ve ailenize de yansıtıyorsunuz doğuştan bir öğretmen veya araştırmacısınız sizinle her şey mümkündür bilinmeyen bir konuda öğretmen veya değişik bir konuda araştırmacı olabilirsiniz. Kusurunuz sabırsızlıktır. Gazeteci aktör öğretmen ve avukatlar bu burçtan çıkar.
Horus (28 Eylüll- 27 Ekim)
Yıldızların ve aşkın parlayan güneşin tanrısı firavunların koruyucusudur. En eski Mısır tanrılarından biridir; güneş tacı giyen şahin başlı bir erkek olarak resmedilir. Keskin gözlerinin karanlıkta bile görebildiği söylenir.
Karakter
Çok nazik ve cömert bir karakteriniz var ve bu yüzden çok sevilirsiniz hayatta başarmak istediğiniz şeyler hususunda çok net görüşlere sahipsiniz. Savaşçı bir ruhunuz var; gözünüzü kırpmadan en büyük projelere atılırsınız. Risk almayı seversiniz uzun vadeli sorumlulukları üstlenirsiniz verdiğiniz tüm sözleri yerine getirmeye yetecek kendine güveniniz vardır. Kontrolün hep sizde olmasını istersiniz ama bazen sabrınız taşınca bu özelliğiniz yüzünden sevilmeyebilirsiniz siyaset felsefe ve sosyal konular size göredir diplomatça davranmayı iyi bilirsiniz. Adalet duygunuz gelişmiştir öksüz birinin haklarını sonuna kadar savunursunuz.İlk görüşte aşık olabilirsiniz yaşınız ilerledikçe olgunlaşırsınız. Cesursunuz. Politikacı ve medya mensupları bu burçtan çıkar. Zayıf yanınız inatçılığınızdır.
Bastet (28 Ekim - 26 Kasım)
Kobra tanrısıdır ve bilgelik sembolüdür.
Karakter
Mantıklı temkinli hırslı vicdanlısınız. Aile bağlarına çok önem veriyorsunuz. Kusurlarınız kötümser ve biraz kendinizi beğenmiş olmanız. Öğrenmeye çok tutkulusunuz kitaplar sizin için en büyük hazinenizdir; evinizde en çok kütüphaneye önem verirsiniz. Kendinize güveniniz var ama bazen karamsarlığa kapıldığınız olur. Dost bildiklerinizin arkanızdan iş çevirmeleri en kızdığınız ve katlanamadığınız şeydir; öyle bir şeyle karşılaştığınızda asla affetmez ve hesap sorarsınız. Bazen müsrif olursunuz. Ayrıntılara önem verirsiniz gözünüzden hiçbir şey kaçmaz. Komşuluk ilişkileri sizin için önem taşır; 'ev almakomşu al' diyenlerdensiniz. Doğayı çok seversiniz şehirde yaşamaktan çok kırlarda olma özlemi taşırsınız. Hayvanları çok seversiniz merhametlisiniz. Mimar mühendis müteahhit ve editör olmaya yatkınsınız.
Sekhmet (27 Kasım – 26 Aralık)
Savaş tanrısıdır ve kelime anlamı ‘güç’ tür. Seller kıtlıklar salgın hastalıklar gibi insanların mutsuzlukları onun yüzünden olur ama aynı zamanda iyileştirici güçleri vardır: Doktorlarla büyücülerin koruyucusudur. Genellikle aslan başlı kadın veya dişi aslan olarak resmedilir.
Karakter
Sert tutkulu hırslı ve gururlu bir karakteriniz var bu yüzden her zaman dost kazanmazsınız. Nadiren hata yaparsınız. Başkaları sizi zor bir insan olarak görür kontrollü birisinizdir. Gururlu dış görünüşünüz altında hassas dikkatli bir insan yatar. İhaneti asla affetmezsiniz. Gözlem yeteneğiniz kuvvetlidir; sağlıklı kararlar verirsiniz bu özelliğinizle yasalarla ilgili meslekler size cazip gelir. Baştan aşağı mükemmeliyetçi birisiniz asla tatmin olmazsınız; biraz daha esnek olur biraz daha yaratıcı olur ve kendinizi daha az eleştirirseniz kendinizi bu kadar baskı altında hissetmekten kurtulursunuz. Kendinizi biraz özgür bırakın ve derinlerdeki arzularınızın farkına varın. Burcunuz ayrıca ünlü sporcuların şampiyonların burcudur. Kusurunuz ise sabırsız ve kavgacı oluşunuzdur.
Sfenks (27 Aralık -25 Ocak)
Her yaratığın şekline girebilir ve hazinelerin koruyucusudur. Aslan vücutlu olarak resmedilirler. Bu burçta doğanlar kendilerini her koşula uydurabilirler; hırçındırlar; çok disiplinlidirler ve son derece hassastırlar.
Karakter
Çok nazik kibar birisiniz; her zaman çevrenizdeki kişileri dinliyorsunuz karakterleri iyi tahlil ediyorsunuz. Kolay adapte oluyor ve iyi tavsiyelerde bulunuyorsunuz. Karşılık beklemeden veren bir kişiliğiniz var; çok hoşgörülüsünüz. Her zaman başkalarına yardım ediyorsunuz bu yüzden insanlar bazen sizi suistimal ediyorlar; onlar samimi içten oldukları müddetçe sorun yok ama ihanete uğradığınızı hissederseniz intikamınızı almaktan çekinmiyorsunuz. Gazabınızdan korkulur. Büyük çaba gereken işlere girişmekten kaçınmıyorsunuz bu enerjiniz başkalarına cazip geliyor. Tutkulu yapınızla sert kararlar alıyorsunuz. Duygusal olarak ailenize büyük destek oluyorsunuz çok iyi bir baba ve eşsiniz. Meslek olarak kendi işinizde çalışmayı seviyorsunuz.
Shu (26 Ocak -24 Şubat)
Mısır mitolojisine göre Atum'un nefesinden yaratılan Shu çok sakin etkileyici karakteri temsil eder. Çevresindekilere adil davranmasıyla tanınır; Mısır resimlerinde bir devekuşu tüyü takmış şekilde resmedilir.
Karakter
Güneş ışığı ve rüzgarın tanrısıdır. bunlar inanılmaz derece yaratıcı güce sahip insanlardır Bu burç insanları yeteneklerini gösterebilirlerse başarıya ulaşmaları kaçınılmaz olur. Prensip sahibi mizah gücü yüksek insanlardır; kusurları tereddüt etmeleri ve bu yüzden büyük fırsatları kaçırmalarıdır. Sosyal alanlarda çalışmayı severler; ayrıca ziraat danışmanlık ve hayvanlara zulmü önlemek gibi konularda da aktif olmayı severler. Bu burçtan sanatçılar çok çıkar.
İsis (25 Şubat – 26 Mart)
Osiris’in karısı ve ana tanrıçadır; doğum yapan kadınları yolcuları ve devleti korur. Başında iki boğa boynuzunun üzerinde duran bir güneş figürü taşıyan bir kadın olarak resmedilir.
Karakter
Kendinizi hep öne atan daima uyanık başkalarına açık bir kişiliğiniz var. Hayat dolu enerjiksiniz. Önyargılarınız yok tutkulu içgüdüleriniz sizi yepyeni ve zengin tecrübeler yaşamanız için rehberlik eder. İhanete uğrasanız bile insanlığa sarsılmaz bir güveniniz vardır çünkü çok olumlu düşünen ve iyimser bir insansınız. Sakin kendine güvenli bir karaktere sahipsiniz. Cömertsiniz bu yüzden aşık olunca bu derin bir aşk olur ve aşkınızı nasıl taze tutacağınızı bilirsürprizler yaparsınız. Kararlısınız yıkılan köprüleri nasıl onaracağınızı iyi bilirsiniz fakat bazen fazla idealist olur ve yüksek standartlarınızı karşılayacak mükemmel kişiyi bulana dek beklersiniz. Çok iyi aile babası veya anne olursunuz; çocuklarınız sizin göz bebeğinizdir. İnsan kaynakları alanında çalışabilirsiniz.
Osiris (27 Mart – 25 Nisan)
Mısır ‘ın en büyük tanrılarından biridir; üretkenlik ve büyümeyi temsil eder. Aynı zamanda öbür dünyanın tanrısıdır; ölülerin tanrısıdır sonsuz hayatın sembolüdür.
Karakter
Çok meraklı bir kişiliğiniz var. Sıradan biri değilsiniz hayata bağlı ve öz güveniniz yüksek. Hayatın her anını yoğun yaşarsınız; başarısız olmaktan korkmazsınız. Hayatınızda hiçbir şey durağan değildir; daima yeni maceralara yelken açarsınız ama tüm bu iyimserliğinize rağmen bazen hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Sözlüğünüzde ‘ilgisiz’ kelimesi bulunmaz arkadaşlığınız sağlam olur tutkulusunuz. Aile akrabalık ilişkilerine çok önem verirsiniz önemli günlerde mutlaka aile üyeleriyle bir araya gelmek istersiniz. Çocuklarınızı disiplinli bir şekilde büyütürsünüz
Amun (26 Nisan- 25 Mayıs)
Mısır inanışlarına göre Amun dünyayı yaratan tanrıdır.
Karakter
Bu burçta doğanlar güçlü zinde ve önderlik etmeyi seven kişilerdir; iradeleri de güçlüdür. Mükemmel lider olurlar ama biraz hoşgörüden yoksundurlar. Duygusal bir yapınız var bu yüzden bazen kendinize olan güveninizi kaybeder ve melankoli ile neşe arasında gidip gelmeye başlarsınız. Hassas yapınız hayal gücünüzün çok zengin olduğunu gösterir; başkaları sizi gizemli biri olarak görebilirler. Sizi yatıştırmak için sabırlı olmaları gerekir. Bazen korunmak amacıyla kendinizi başkalarından izole eder kabuğunuza çekilirsiniz. Sosyal konulara eğiliminiz vardır. Adil dürüst bir insansınız ve vicdanlısınız; bu özellikleriniz sayesinde insanlar size hayranlık duyarlar. Korkularınıza rağmen aşk hayatınızın önemli bir parçasını teşkil eder ve aşkınız için dağları yerinden oynatabilirsiniz! Eşinizde ileri görüşlülük otoriterlik ve nezaket ararsınız. Finans alanındaki mesleklerde başarılı olursunuz.
Hathur (26 Mayıs – 24 Haziran)
Dünya ve gökyüzü tanrısıdır. Duygusalsınız aşk sizin için çok önemlidir çekici ve romantik insanlardır.
Karakter:
Aşk hayatınızın temel yapıtaşını oluşturur.Yalnız kalmak tahammül göstermeyeceğiniz bir duygudur.İnsanlara güvenirsiniz ancak herkese güvenmenin kötü sonuçlarını görerek üzülürsünüz.Bazen insanlar sizin cömertliğinizi fedakarlığınızı suistimal ederler böyle durumlarda ihanete uğradığınızı hisseder ve asla unutmazsınız. İyiliği unutmadığınız gibi kötülüğü de unutmazsınız. Çocuklarınız için her fedakarlığı yaparsınız.
Anka (25 Haziran – 24 Temmuz)
Sihirli anka kuşuyla resmedilir. Risk almayı severler kusurları inatçı ve hayalci olmalarıdır.
Karakter:
Çok karizmatik bir insansınız; insanları çabuk ikna eder kendinize bağlarsınız. Çok sevilirsiniz ve her zaman çevrenizde sizinle birlikte vakit geçirmekten hoşlanan dostlarınız olur. Cesur ve açık görüşlüsünüz aldığınız kararlar çok doğru olur ve bu yüzden herkes size hayranlık duyar. İnsanlara cesaret verir kendine güven duymalarını sağlarsınız. Diktatör olmadan doğuştan lider birisiniz. Çok uzak görüşlüsünüz fakat ilişkilerinizde kendinizden fazla vermezsiniz. Ama bir kere eşinizi seçtikten sonra çok cömert olursunuz ve güçlü bağlar kurarsınız. Çocuklarınızın derslerine yardım eder onları mümkün olduğunca iyi yetiştirmeye çalışırsınız. Aileye çok önem verirsiniz.
Anubis (25 Temmuz – 28 Ağustos)
Bu ölüm ve öteki dünyanın tanrısıdır, mumyalama törenlerinde rastlarız. Ölünün öbür dünyaya geçişini gözetler, ruhlarını yargılar ve onları korur. İsmi çakal anlamına gelir. Genellikle dik kulaklı bir çakal veya köpek biçiminde resmedilir.
Karakter
Biraz çelişkiler içindesiniz; hem yalnızlığı seviyor, hem de başkaları olmadan yapamıyorsunuz. Gizemli ve sırlarla dolusunuz. Gölgeyi ışığa tercih ediyorsunuz. Popüler olmaktansa, gizlenmeyi yeğliyorsunuz. Olağanüstü hassassınız ve çok sadık birisiniz. Hem kendinize hem de başkalarına karşı çok dürüstsünüz. İdealist birisiniz; bu yüzden hayatınızda büyük hayal kırıklıkları yaşayabilirsiniz ama bunlar uzun sürmeyecektir ve sonunda mutlaka üstesinden geleceksiniz. Öğretmen, doktor, psikoloji, insan kaynakları konusuna çok yatkınsınız, çünkü bilinçaltı dünyasını derinden anlıyorsunuz; yapınız bazen duygusal anlamda kendinizi zayıf hissetmenize, karar verememenize yol açabiliyor. Ruh eşinizi bulmak zor geliyor; bu yüzden eş seçerken çok dikkatlisiniz, eşinizde karşılıklı saygı ve güven bekliyorsunuz.
Zeka ve edebiyat tanrısı Osiris'in danışmanı ve Horus'un koruyucusudur. Kelimelerin ve matematiğin tanrısı olarak kabul edilir ayrıca tüm yazarları koruduğuna inanılır hiyeroglif ustasıdır ve ayrıca büyücüler üzerinde büyük bir etkiye sahiptir gökbilimcileri savaşçıları ve matematikçileri korur.
Karakter
Meraklı ve girişimci bir yapınız var; mükemmel bir organizasyon yeteneğine sahipsiniz. Esrarengiz olaylara çok ilgi duyuyorsunuz bir savaşçı ruhuna sahipsiniz ve bu ruh sizi sınırlarınızı aşmaya itiyor hayatın size neşe ve mutluluk veren temel öğeleri sizin için önemlidir hem cömert hem de dürüstsünüz. Doğal bir otoriteye sahipsiniz parmağınızı oynatmadan insanları kolayca yanınıza çekebiliyorsunuz sizi destekliyorlar. Sözünüze sadıksınızbenzersiz niteliklerinizi duygusal hayatınıza ve ailenize de yansıtıyorsunuz doğuştan bir öğretmen veya araştırmacısınız sizinle her şey mümkündür bilinmeyen bir konuda öğretmen veya değişik bir konuda araştırmacı olabilirsiniz. Kusurunuz sabırsızlıktır. Gazeteci aktör öğretmen ve avukatlar bu burçtan çıkar.
Horus (28 Eylüll- 27 Ekim)
Yıldızların ve aşkın parlayan güneşin tanrısı firavunların koruyucusudur. En eski Mısır tanrılarından biridir; güneş tacı giyen şahin başlı bir erkek olarak resmedilir. Keskin gözlerinin karanlıkta bile görebildiği söylenir.
Karakter
Çok nazik ve cömert bir karakteriniz var ve bu yüzden çok sevilirsiniz hayatta başarmak istediğiniz şeyler hususunda çok net görüşlere sahipsiniz. Savaşçı bir ruhunuz var; gözünüzü kırpmadan en büyük projelere atılırsınız. Risk almayı seversiniz uzun vadeli sorumlulukları üstlenirsiniz verdiğiniz tüm sözleri yerine getirmeye yetecek kendine güveniniz vardır. Kontrolün hep sizde olmasını istersiniz ama bazen sabrınız taşınca bu özelliğiniz yüzünden sevilmeyebilirsiniz siyaset felsefe ve sosyal konular size göredir diplomatça davranmayı iyi bilirsiniz. Adalet duygunuz gelişmiştir öksüz birinin haklarını sonuna kadar savunursunuz.İlk görüşte aşık olabilirsiniz yaşınız ilerledikçe olgunlaşırsınız. Cesursunuz. Politikacı ve medya mensupları bu burçtan çıkar. Zayıf yanınız inatçılığınızdır.
Bastet (28 Ekim - 26 Kasım)
Kobra tanrısıdır ve bilgelik sembolüdür.
Karakter
Mantıklı temkinli hırslı vicdanlısınız. Aile bağlarına çok önem veriyorsunuz. Kusurlarınız kötümser ve biraz kendinizi beğenmiş olmanız. Öğrenmeye çok tutkulusunuz kitaplar sizin için en büyük hazinenizdir; evinizde en çok kütüphaneye önem verirsiniz. Kendinize güveniniz var ama bazen karamsarlığa kapıldığınız olur. Dost bildiklerinizin arkanızdan iş çevirmeleri en kızdığınız ve katlanamadığınız şeydir; öyle bir şeyle karşılaştığınızda asla affetmez ve hesap sorarsınız. Bazen müsrif olursunuz. Ayrıntılara önem verirsiniz gözünüzden hiçbir şey kaçmaz. Komşuluk ilişkileri sizin için önem taşır; 'ev almakomşu al' diyenlerdensiniz. Doğayı çok seversiniz şehirde yaşamaktan çok kırlarda olma özlemi taşırsınız. Hayvanları çok seversiniz merhametlisiniz. Mimar mühendis müteahhit ve editör olmaya yatkınsınız.
Sekhmet (27 Kasım – 26 Aralık)
Savaş tanrısıdır ve kelime anlamı ‘güç’ tür. Seller kıtlıklar salgın hastalıklar gibi insanların mutsuzlukları onun yüzünden olur ama aynı zamanda iyileştirici güçleri vardır: Doktorlarla büyücülerin koruyucusudur. Genellikle aslan başlı kadın veya dişi aslan olarak resmedilir.
Karakter
Sert tutkulu hırslı ve gururlu bir karakteriniz var bu yüzden her zaman dost kazanmazsınız. Nadiren hata yaparsınız. Başkaları sizi zor bir insan olarak görür kontrollü birisinizdir. Gururlu dış görünüşünüz altında hassas dikkatli bir insan yatar. İhaneti asla affetmezsiniz. Gözlem yeteneğiniz kuvvetlidir; sağlıklı kararlar verirsiniz bu özelliğinizle yasalarla ilgili meslekler size cazip gelir. Baştan aşağı mükemmeliyetçi birisiniz asla tatmin olmazsınız; biraz daha esnek olur biraz daha yaratıcı olur ve kendinizi daha az eleştirirseniz kendinizi bu kadar baskı altında hissetmekten kurtulursunuz. Kendinizi biraz özgür bırakın ve derinlerdeki arzularınızın farkına varın. Burcunuz ayrıca ünlü sporcuların şampiyonların burcudur. Kusurunuz ise sabırsız ve kavgacı oluşunuzdur.
Sfenks (27 Aralık -25 Ocak)
Her yaratığın şekline girebilir ve hazinelerin koruyucusudur. Aslan vücutlu olarak resmedilirler. Bu burçta doğanlar kendilerini her koşula uydurabilirler; hırçındırlar; çok disiplinlidirler ve son derece hassastırlar.
Karakter
Çok nazik kibar birisiniz; her zaman çevrenizdeki kişileri dinliyorsunuz karakterleri iyi tahlil ediyorsunuz. Kolay adapte oluyor ve iyi tavsiyelerde bulunuyorsunuz. Karşılık beklemeden veren bir kişiliğiniz var; çok hoşgörülüsünüz. Her zaman başkalarına yardım ediyorsunuz bu yüzden insanlar bazen sizi suistimal ediyorlar; onlar samimi içten oldukları müddetçe sorun yok ama ihanete uğradığınızı hissederseniz intikamınızı almaktan çekinmiyorsunuz. Gazabınızdan korkulur. Büyük çaba gereken işlere girişmekten kaçınmıyorsunuz bu enerjiniz başkalarına cazip geliyor. Tutkulu yapınızla sert kararlar alıyorsunuz. Duygusal olarak ailenize büyük destek oluyorsunuz çok iyi bir baba ve eşsiniz. Meslek olarak kendi işinizde çalışmayı seviyorsunuz.
Shu (26 Ocak -24 Şubat)
Mısır mitolojisine göre Atum'un nefesinden yaratılan Shu çok sakin etkileyici karakteri temsil eder. Çevresindekilere adil davranmasıyla tanınır; Mısır resimlerinde bir devekuşu tüyü takmış şekilde resmedilir.
Karakter
Güneş ışığı ve rüzgarın tanrısıdır. bunlar inanılmaz derece yaratıcı güce sahip insanlardır Bu burç insanları yeteneklerini gösterebilirlerse başarıya ulaşmaları kaçınılmaz olur. Prensip sahibi mizah gücü yüksek insanlardır; kusurları tereddüt etmeleri ve bu yüzden büyük fırsatları kaçırmalarıdır. Sosyal alanlarda çalışmayı severler; ayrıca ziraat danışmanlık ve hayvanlara zulmü önlemek gibi konularda da aktif olmayı severler. Bu burçtan sanatçılar çok çıkar.
İsis (25 Şubat – 26 Mart)
Osiris’in karısı ve ana tanrıçadır; doğum yapan kadınları yolcuları ve devleti korur. Başında iki boğa boynuzunun üzerinde duran bir güneş figürü taşıyan bir kadın olarak resmedilir.
Karakter
Kendinizi hep öne atan daima uyanık başkalarına açık bir kişiliğiniz var. Hayat dolu enerjiksiniz. Önyargılarınız yok tutkulu içgüdüleriniz sizi yepyeni ve zengin tecrübeler yaşamanız için rehberlik eder. İhanete uğrasanız bile insanlığa sarsılmaz bir güveniniz vardır çünkü çok olumlu düşünen ve iyimser bir insansınız. Sakin kendine güvenli bir karaktere sahipsiniz. Cömertsiniz bu yüzden aşık olunca bu derin bir aşk olur ve aşkınızı nasıl taze tutacağınızı bilirsürprizler yaparsınız. Kararlısınız yıkılan köprüleri nasıl onaracağınızı iyi bilirsiniz fakat bazen fazla idealist olur ve yüksek standartlarınızı karşılayacak mükemmel kişiyi bulana dek beklersiniz. Çok iyi aile babası veya anne olursunuz; çocuklarınız sizin göz bebeğinizdir. İnsan kaynakları alanında çalışabilirsiniz.
Osiris (27 Mart – 25 Nisan)
Mısır ‘ın en büyük tanrılarından biridir; üretkenlik ve büyümeyi temsil eder. Aynı zamanda öbür dünyanın tanrısıdır; ölülerin tanrısıdır sonsuz hayatın sembolüdür.
Karakter
Çok meraklı bir kişiliğiniz var. Sıradan biri değilsiniz hayata bağlı ve öz güveniniz yüksek. Hayatın her anını yoğun yaşarsınız; başarısız olmaktan korkmazsınız. Hayatınızda hiçbir şey durağan değildir; daima yeni maceralara yelken açarsınız ama tüm bu iyimserliğinize rağmen bazen hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Sözlüğünüzde ‘ilgisiz’ kelimesi bulunmaz arkadaşlığınız sağlam olur tutkulusunuz. Aile akrabalık ilişkilerine çok önem verirsiniz önemli günlerde mutlaka aile üyeleriyle bir araya gelmek istersiniz. Çocuklarınızı disiplinli bir şekilde büyütürsünüz
Amun (26 Nisan- 25 Mayıs)
Mısır inanışlarına göre Amun dünyayı yaratan tanrıdır.
Karakter
Bu burçta doğanlar güçlü zinde ve önderlik etmeyi seven kişilerdir; iradeleri de güçlüdür. Mükemmel lider olurlar ama biraz hoşgörüden yoksundurlar. Duygusal bir yapınız var bu yüzden bazen kendinize olan güveninizi kaybeder ve melankoli ile neşe arasında gidip gelmeye başlarsınız. Hassas yapınız hayal gücünüzün çok zengin olduğunu gösterir; başkaları sizi gizemli biri olarak görebilirler. Sizi yatıştırmak için sabırlı olmaları gerekir. Bazen korunmak amacıyla kendinizi başkalarından izole eder kabuğunuza çekilirsiniz. Sosyal konulara eğiliminiz vardır. Adil dürüst bir insansınız ve vicdanlısınız; bu özellikleriniz sayesinde insanlar size hayranlık duyarlar. Korkularınıza rağmen aşk hayatınızın önemli bir parçasını teşkil eder ve aşkınız için dağları yerinden oynatabilirsiniz! Eşinizde ileri görüşlülük otoriterlik ve nezaket ararsınız. Finans alanındaki mesleklerde başarılı olursunuz.
Hathur (26 Mayıs – 24 Haziran)
Dünya ve gökyüzü tanrısıdır. Duygusalsınız aşk sizin için çok önemlidir çekici ve romantik insanlardır.
Karakter:
Aşk hayatınızın temel yapıtaşını oluşturur.Yalnız kalmak tahammül göstermeyeceğiniz bir duygudur.İnsanlara güvenirsiniz ancak herkese güvenmenin kötü sonuçlarını görerek üzülürsünüz.Bazen insanlar sizin cömertliğinizi fedakarlığınızı suistimal ederler böyle durumlarda ihanete uğradığınızı hisseder ve asla unutmazsınız. İyiliği unutmadığınız gibi kötülüğü de unutmazsınız. Çocuklarınız için her fedakarlığı yaparsınız.
Anka (25 Haziran – 24 Temmuz)
Sihirli anka kuşuyla resmedilir. Risk almayı severler kusurları inatçı ve hayalci olmalarıdır.
Karakter:
Çok karizmatik bir insansınız; insanları çabuk ikna eder kendinize bağlarsınız. Çok sevilirsiniz ve her zaman çevrenizde sizinle birlikte vakit geçirmekten hoşlanan dostlarınız olur. Cesur ve açık görüşlüsünüz aldığınız kararlar çok doğru olur ve bu yüzden herkes size hayranlık duyar. İnsanlara cesaret verir kendine güven duymalarını sağlarsınız. Diktatör olmadan doğuştan lider birisiniz. Çok uzak görüşlüsünüz fakat ilişkilerinizde kendinizden fazla vermezsiniz. Ama bir kere eşinizi seçtikten sonra çok cömert olursunuz ve güçlü bağlar kurarsınız. Çocuklarınızın derslerine yardım eder onları mümkün olduğunca iyi yetiştirmeye çalışırsınız. Aileye çok önem verirsiniz.
Anubis (25 Temmuz – 28 Ağustos)
Bu ölüm ve öteki dünyanın tanrısıdır, mumyalama törenlerinde rastlarız. Ölünün öbür dünyaya geçişini gözetler, ruhlarını yargılar ve onları korur. İsmi çakal anlamına gelir. Genellikle dik kulaklı bir çakal veya köpek biçiminde resmedilir.
Karakter
Biraz çelişkiler içindesiniz; hem yalnızlığı seviyor, hem de başkaları olmadan yapamıyorsunuz. Gizemli ve sırlarla dolusunuz. Gölgeyi ışığa tercih ediyorsunuz. Popüler olmaktansa, gizlenmeyi yeğliyorsunuz. Olağanüstü hassassınız ve çok sadık birisiniz. Hem kendinize hem de başkalarına karşı çok dürüstsünüz. İdealist birisiniz; bu yüzden hayatınızda büyük hayal kırıklıkları yaşayabilirsiniz ama bunlar uzun sürmeyecektir ve sonunda mutlaka üstesinden geleceksiniz. Öğretmen, doktor, psikoloji, insan kaynakları konusuna çok yatkınsınız, çünkü bilinçaltı dünyasını derinden anlıyorsunuz; yapınız bazen duygusal anlamda kendinizi zayıf hissetmenize, karar verememenize yol açabiliyor. Ruh eşinizi bulmak zor geliyor; bu yüzden eş seçerken çok dikkatlisiniz, eşinizde karşılıklı saygı ve güven bekliyorsunuz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)