Hurûf, harfler ve rakamlarda tabiat ve hadiseleri etkileme gücünün bulunduğu veya bunların gaybdan haber vermede yararlı olduğu iddiasına dayanan sözde bir ilimdir. Literatürde daha çok ilmü'l hurûf olarak geçmektedir, Gizli anlamlar içerdiği kabul edilen harf ve rakam gizemciliğine eski Mısır, Yakındoğu ve Hint uygarlıklarında daha sonra da Yahudi, Hrıstiyan ve İslâm kültürlerinde rastlanmaktadır.[1]
Hurûfîlik; harflerden dinsel anlamlar çıkaran bir Alevi tarikatıdır. İran'lı Şihâbeddin Fazlullah Esterâbâdî (1339-1394) tarafından kurulmuştur. Bu inanca göre “yaratıcı olan harftir.” Bu inanç, Yunan Pitagorasçılığına/Pisagorculuğuna ve Yahudi Kaba-lasına dayanan fikirlerden etkilenerek gelişmiştir. Hurûfilik konuşan insanı tanrılaştırır. Burada insan, konuşan tanrı (Kelâmullah-ı Nâtık)dır. Bâtınî'lerin Hurûfîlik etkisi altındaki görüşleri şöyledir; Kelime-i Tevhid (Lâ İlâhe İllâllah) sözü Arap harfleriyle üç harfle yazılır.
Bunlar, Lam, Elif ve He harfleridir. Bu üç harf, aklı, nefsi ve feleki gösterir. Dört kelime oluşu, insanın dört tabiatı olduğunu gösterir. Yedi hecedir. Bu heceler, insan başının iki gözü, iki kulağı, iki burn deliği ve bir ağzı olmak üzere yedi delikli organlarına işarettir. On iki harfle yazılışı da, insanın 12 organını belirtir. Demek ki, Kelime-i Tevhid, aslında insanı dile getirir ve Allah'ın insanda belirdiğini kanıtlar. Hurûfîlik anlayışında varlık, harflerle açıklanılır. Bu tutum, antikçağ Pitagorasçılığının varlığı sayılarla açıklamasının başka bir biçimidir. Bâtınî'liğin temel düşüncesini sürdüren Hurûfîlik'te amaç, insandır. İnsanın açıklanması Allah'ı da açıklar.[2]
Harflerin esrarına dayanan Hurûfilik, gerçek anlamıyla milâttan önce IV ve III. Yüzyıllardan itibaren Ortadoğudaki Helenistik-Gnostik izler taşıyan dinlerde ortaya çıkmaya başlamıtır. Helenistik-Gnostik literatürde Sibyline Oracles (m. Ö. V-III. Yüzyıllar arası) adı verilen Yahudi-Grek kaynaklı kehanetler koleksiyonunda Grek harflerine sayısal değerler verilerek geleceğe yönelik kehanetlerde bulunulmaktadır. Yahudi geleneğinde apokaliptik literatürde (m. ö. III. yüzyıl) ortaya çıkan hurûfi anlayış İbrânice'de “gematria” şeklinde adlandırılır.[3]
Hurûfîliği kurarken Bâtınîler'in te'vil usullerini başarılı bir şekilde kullanan Fazlullah rüya yoluyla gerçeği bulduğunu, bazı sırların kendisine bu yolla bildirildiğini ileri sürmüştür. Kurân'ı Kerim'de geçen bütün “fazl” (fadl) kelimeleriyle Fazlullah'ın kastedildiğine inanan, onu Allah'ın zuhuru şeklinde gören Hurûfîler, Fazlullah'ın baş eseri ve ana kaynağı olan Câvidânnâme'yi ilâhî kitap olarak tanırlar; ayet-leri, cennet, cehennem ve âhiret hallerini ve bütün dini hükümleri yirmi sekiz veya otuziki harfe irca ederek te'vile tâbi tutarlar. Hurûfîliğe dair eserlerden edinilen bilgilere göre bu akımda âhiret ve dinî mükellefiyetlerin çoğu inkâr edilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder