29 Ağustos 2015 Cumartesi
24 Ağustos 2015 Pazartesi
Telepati Kaç Çeşittir?
Parapsikologlar araştırmalarında telepati fenomenini çeşitli türler altında ele alırlar:
Gizli ya da gecikmeli telepati: Tesirin gönderilmesi ile alınması arasında belirli bir sürenin geçtiği, yani alıcının gecikmeli olarak aldığı enformasyon aktarımı.
Prekognitiv telepati: Bir kimsenin zihinsel durumun geleceği hakkında edinilen enformasyon aktarımı.
Hareki ya da heyecansal telepati: Uzaktan etkileme olarak da bilinen, bir kimsenin hareketlerine ilişkin duyum aktarımı
Yüksek şuur (üst şuur) telepatisi: Yüksek bilgiler ve ortak bilgelik için yüksek şuur haline geçiş söz konusudur.
Gizli ya da gecikmeli telepati: Tesirin gönderilmesi ile alınması arasında belirli bir sürenin geçtiği, yani alıcının gecikmeli olarak aldığı enformasyon aktarımı.
Prekognitiv telepati: Bir kimsenin zihinsel durumun geleceği hakkında edinilen enformasyon aktarımı.
Hareki ya da heyecansal telepati: Uzaktan etkileme olarak da bilinen, bir kimsenin hareketlerine ilişkin duyum aktarımı
Yüksek şuur (üst şuur) telepatisi: Yüksek bilgiler ve ortak bilgelik için yüksek şuur haline geçiş söz konusudur.
Telepati Ne Demektir?
Telepati ya da uzaduyum bireyler arasında bilinen beş duyunun yardımı olmaksızın gerçekleştiği ileri sürülen enformasyon aktarımıdır. Bir başka deyişle, telepati parapsikolojide incelenen paranormal bir yetenek olup, bireyler arasında duyular-dışı algılama yoluyla düşünce, fikir, duyum veya imajların aktarılmasını sağladığı ileri sürülen tesir irtibatıdır. Terim eski Yunanca'daki “uzak” anlamına gelen tele (τηλε)sözcüğü ile “etkilenme, tesir almış olma,hissetme” anlamlarına gelen patheia (πάθεια) sözcüğünün birleştirilmesiyle elde edilmiş olup önceden kullanılan “düşünce aktarımı” teriminin yerini almak üzere SPR'nin kurucularından Fredric W. H. Myers tarafından 1882'de ortaya atılmıştır. Birçok Doğu Bloğu ülkesinde telepati yerine "bio enformasyon" terimi kullanılmıştır.
Telepatide, alıcı ve verici olmak üzere en az iki kişi vardır. Tesiri gönderen ya da düşüncesini yayan, gönderen kimseye verici (agent), gönderileni almaya çalışan kişiye alıcı denir. Telepati yeteneğine sahip bazı” alıcı” telepatların diğer insanların zihinlerini okuma yeteneği oldukları söylenir. Telepati psikokinezi ile birlikte parapsikolojik araştırmanın iki temel araştırma alanını oluşturur. Bu alanda telepatiyi tam anlamıyla keşfetmek ve anlamak üzere sürdürülen birçok araştırma vardır. Telepatinin nasıl, ne yolla gerçekleştiği hakkında çeşitli varsayımlar ortaya atılmışsa da, henüz kesin bir sonuca ulaşılamamıştır.
Telepati üzerine çeşitli gruplar oluşturulup yapılan çalışmalar hâlâ sürdürülüyor. Bu çalışmaların arasında 1930 yılında yayınlanan “Zihni Radyo” adlı kitabın ortaya çıkmasını sağlayan deneyler son derece ilgi çekici. Upton Sinclair, eşi Mary Craig ve grubun diğer üyeleriyle birlikte yaptıkları çalışmalar yüz elliyi aşan telepatik resim çizme deneylerini kapsıyor. Daha sonra Sinclair bütün bunları “Zihni Radyo” adlı kitapta toparlamış ve konu hakkında Albert Einstein, grubun yaptığı çalışmaları zaman zaman izlemiş ve kitabın önsözüne şöyle demiş;
“Bu kitapta dikkatli ve sade bir biçimde ortaya konulan telepatik deney sonuçları, bir doğa araştırmacısının düşünülebilir olarak kabul ettiği sonuçların çok ötesindedir. Öte yandan upton Sinclair gibi öylesine dürüst bir gözlemci ve yazarın okurlar dünyasını bilinçli bir şekilde kandırmakta
olduğunu düşünemeyiz bile, kendisinin doğruluğu ve güvenilirliği kuşku götürmez.”
Telepatiyi kuramsal bir temele oturtma çabaları, "Parapsikoloji Dersleri" adlı kitapta şöyle anlatılmaktadır:
Telepati sözcüğü 1882'de F.W. Mayers tarafından İngiliz Ruhsal Araştırma Derneği'ni kurduğu zaman konmuştur. Kelime, Yunanca'dan türetilmiştir. Tele, uzaktan, pathos ise duygu, düşünce demektir. 1930'lu yıllardan itibaren bu konuda araştırmalar yapılmaya başlanmış, bilim adamları tarafından kayıtlar tutularak çeşitli deneyler yapılmıştır. Amaç, konuya bilimsel açıklık getirmeye çalışmaktır.
Beyindeki her aktivite atom seviyesinde kimyasal bir değişime neden olur. Bunun sonucunda çevreye bir tür enerji dalgaları yayılır. Her enerji formunun da bir yayını vardır.Radyasyonsuz hiçbir şey var olmaz. Her şey hayat denizi içinde titreşir durur. Bu sadece canlılar için geçerli bir husus değildir. Canlı-cansız her şey bir titreşime sahiptir. radyasyonsuz dalga formlarının milyonlarca tipi vardır. Bunların pek çoğu zamanımızda henüz ölçülebilir halde değildir.
Bilime göre fizik radyasyonların tümü, uzaklığın karesiyle azalır. Örneğin, bir verici telsizden gelen radyasyon, uzaklık içinde gücünü hemen yitirir. Gerek Dr.Rhine, gerekse öteki araştırmacıların elde ettikleri sonuçlara bakılırsa, telepati için böyle bir düşüş söz konusu değildir. Uzaklığın hiçbir etkisi olmaksızın telepatik transmisyon başarılmıştır. Hatta uzaktan yapılan denemelerin yakından yapılanlara oranla daha sağlıklı oldukları ifade edilmiştir. Dr. Rhine bu bakımdan telepatinin radyant olmayan bir başka enerji şeklinde ele alınıp.açıklanması gerektiğini belirtmiştir. Çünkü, o uzaklığın karesiyle ters orantılı etkilenmemektedir.
Bununla birlikte hemen tüm matematikçiler bunu kabule yanaşmamıştır. Bunlardan bazıları da beynin bilinmeyen özel bir enerji yayarak titreştiği düşüncesini kabule meyletmiştir.
Evet, anlatılanlar öğrendiğimiz gerçeklerden öylesine farklıdır ki, Einstein güvenilirli üzerine konuşmak ihtiyacı duymuş. Fakat, bir de literatüre geçmiş olan ünlü telapatlar var ve onların yüzlerce insanın gözü önünde gerçekleştirdiği telepati gösterileri… Bunların arasında biri var ki, telepatiyi ispatlamak için yaşamış gibidir. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük telepati olarak kabul edilen Wolf Messing (Hitler Almanya'sından telepati yeteneğini kullanarak Rusya'ya kaçmış ve kendini kabul ettirerek çeşitli gösteriler yapmıştır) düşünceleri okuma yeteneğinin herhangi bir doğaüstü ya da gizemli yanı olmadığını söylüyor ve telepatiyi nasıl gerçekleştirdiğini şu sözlerle ifade ediyor;
“Kendimi önce belirli bir gevşeklik haline sokuyorum. Bu hal içerisindeyken, duygu ve güç topladığımı hissediyorum. Bundan sonra telepatiyi gerçekleştirmek artık kolay oluyor. Hemen hemen her düşünceyi zaptedebilirim. ‘Verici'ye dokunduğum zaman gönderilmekte olan düşünceyi genel parazitten ayırt etmem kolaylaşıyor. Fakat, temas benim için bir ihtiyaç oluşturmaz.”
Pozitif Olumlamalar - Günlük Yapmanızda Fayda Bulunan Olumlamalar
Kuantuma göre pozitif olmalı ve pozitif düşünmeliyiz. Bir şeyi 40 kere söylerseniz olur cümlelerin tılsımına kurduğunuz cümlelere özen gösterin demiştik daha önce.. Mutlaka renkli yazılarla olumlamalarınızı yazın ve her gün mutlaka okuyun içinizden gelerek.. Dua niyetine geçer unutmayın.. ettiğiniz dua da beddua da önemlidir. Allah'ın izniyle tüm dilek ve dualarınız gerçek olsun.
Unutmayın "Siz değişirseniz, evren değişir"
İşte sizin için yazdığımız bir kaç güzel olumlama;
Bu yaşamı ben seçtim ve her şey istediğim gibi oluyor.
Kendimi olduğum gibi seviyor ve takdir ediyorum.
Gittikçe güzelliğim artıyor, kendimi sağlıklı ve sevgi dolu hissediyorum.
Doğal bir biçimde öğreniyor, aydınlanıyorum.
Her şeyi kolayca ve çabasızca elde ediyorum.
Öğrendiğim şeyleri aradan aylar geçse de kolaylıkla hatırlayabiliyorum.
Kendi hayatımın efendisiyim.
Artık, kusursuz, doyurucu ve karşılığında iyi bir ücret aldığım bir işim var.
Daima açık ve etkin bir biçimde iletişim kurabiliyorum.
Bolluk benim doğal olma halimdir. Onu şimdi kabul ediyorum.
Artık yaptığım her şeyden zevk alıyorum.
Canlı bir sağlığa ve ışık saçan bir güzelliğe sahibim.
Çok iyi bir ücret aldığım harika bir işim var. Bende ortaya kusursuz bir iş çıkarıyorum.
Onaylamalarla ilgili unutmamanız gereken önemli şeyler:
Onaylama cümleleriniz daima, gelecek değil şimdiki zamanda kullanın.
Onaylamaları daima en olumlu biçimde yapın. Örneğin: “Artık sabahları fazla uyumayacağım. ” demek yerine “Artık her sabah zamanında ve enerji dolu olarak uyanıyorum. ” deyin. Bu onaylamayı uyguluyorum ve uyanmak istediğim saatte gayet zinde ve enerjik olarak uyanabiliyorum. Zaten bu meditatif imgelemeleri yaptıkça vücudunuzun daha az yorulduğunu ve daha az uykuya ihtiyaç hissettiğiniz fark edeceksiniz.
Genelde en etkili onaylamalar en kısa ve basit olanlardır.
Her zaman sizin için en doğru ve içtenlikle yapacağınız onaylamalar ve cümleler seçin. Ben bir yere yazıp ezberlemektense içimden geçtiği şekilde onaylamalarımı yapıyorum.
Onaylamalarınızı kullanırken onları güçlü bir şekilde gerçek olduğunu o anda gerçekleşmiş gibi hissetmeye çalışın.
Unutmayın "Siz değişirseniz, evren değişir"
İşte sizin için yazdığımız bir kaç güzel olumlama;
Bu yaşamı ben seçtim ve her şey istediğim gibi oluyor.
Kendimi olduğum gibi seviyor ve takdir ediyorum.
Gittikçe güzelliğim artıyor, kendimi sağlıklı ve sevgi dolu hissediyorum.
Doğal bir biçimde öğreniyor, aydınlanıyorum.
Her şeyi kolayca ve çabasızca elde ediyorum.
Öğrendiğim şeyleri aradan aylar geçse de kolaylıkla hatırlayabiliyorum.
Kendi hayatımın efendisiyim.
Artık, kusursuz, doyurucu ve karşılığında iyi bir ücret aldığım bir işim var.
Daima açık ve etkin bir biçimde iletişim kurabiliyorum.
Bolluk benim doğal olma halimdir. Onu şimdi kabul ediyorum.
Artık yaptığım her şeyden zevk alıyorum.
Canlı bir sağlığa ve ışık saçan bir güzelliğe sahibim.
Çok iyi bir ücret aldığım harika bir işim var. Bende ortaya kusursuz bir iş çıkarıyorum.
Onaylamalarla ilgili unutmamanız gereken önemli şeyler:
Onaylama cümleleriniz daima, gelecek değil şimdiki zamanda kullanın.
Onaylamaları daima en olumlu biçimde yapın. Örneğin: “Artık sabahları fazla uyumayacağım. ” demek yerine “Artık her sabah zamanında ve enerji dolu olarak uyanıyorum. ” deyin. Bu onaylamayı uyguluyorum ve uyanmak istediğim saatte gayet zinde ve enerjik olarak uyanabiliyorum. Zaten bu meditatif imgelemeleri yaptıkça vücudunuzun daha az yorulduğunu ve daha az uykuya ihtiyaç hissettiğiniz fark edeceksiniz.
Genelde en etkili onaylamalar en kısa ve basit olanlardır.
Her zaman sizin için en doğru ve içtenlikle yapacağınız onaylamalar ve cümleler seçin. Ben bir yere yazıp ezberlemektense içimden geçtiği şekilde onaylamalarımı yapıyorum.
Onaylamalarınızı kullanırken onları güçlü bir şekilde gerçek olduğunu o anda gerçekleşmiş gibi hissetmeye çalışın.
İmgeleme Sanatı ve Nerelerde Kullanıldığı
Her şey, aslında önce düşünceyle başlıyor. Düşüncede var olduktan sonra gerçekte de var olmaya başlıyor. Bilim dünyası, metafizik ve ruhçuluk hocalarının yüzyıllardır bildikleri şeyi henüz keşfetmeye başlıyor. Fiziksel evrenimiz gerçekte herhangi bir maddeden oluşmuyor; onun temel yapıtaşı enerji diye adlandırabileceğimiz bir çeşit güç ya da öz'dür.
Nesneler, bize katı ve birbirinden ayrı görünürler ancak daha ince ve hassas düzeylerde, atomik ve atom-altı düzeylerde görünüşteki katı madde, partiküller içindeki daha küçük partiküller olarak görünür ve giderek küçülen bu zerrecikler sonunda saf enerjiye dönüşür.
Fiziksel olarak da hepimiz enerjiyiz ve bizlerde bu enerjinin birer parçasıyız ve başkalarına şifa verirken de sadece bu enerjiye kanallık yaparak bu enerjileri aktarabiliyoruz.
Enerji manyetiklik özelliğinden dolayı belirli bir titreşime ve niteliğe sahip enerjileri çekme eğilimindedir. Evrene yaydığımız düşüncelerimizde bir enerji ve benzeri enerjileri kendine çekiyor. Bu sebeple düşüncelerimizde de ne istediğimize kesin karar verip bu isteğimizi çeşitli imgelemelerle o anın içinde varmış gibi imgelerle kuvvetlendirirsek, hatta bu imgelemeyi elimizden geldiği kadar detaylandırırsak isteklerimiz ve düşüncelerimizin de bizlere çekildiğini o kadar çabuk ve etkili görmeye başlarız. Kararsız düşüncelerimiz evrende gideceği bir nokta bulamaz. Bu yüzden ne istediğinize tam olarak karar verip isteklerinizi kesinleştirip düşünerek ve isteyerek kendinize çekebilirsiniz.
Hayatımızdaki olumsuzlukların hayatımızda olmasının bir sebebi var, bu olumsuzlukların bir kısmını düşüncelerimizle yaratıyoruz ve bunun farkına vardığımız zaman onlardan kurtulabiliriz. Bir kısmını yaşamamızın sebebi ise bazı şeyleri ancak yaşayarak deneyimlememiz gerektiği içindir. Geçmişinize şöyle bir baktığınızda yaşadığınız olumsuzlukların hepsinin size kazandırdığı şeyler olduğunu görebilirsiniz. Göremiyorsanız da bir gün görmeyi başarabilirseniz onları değiştirme şansınızın olduğunu da anlayabilirsiniz. Evet bu olumsuzlukları yaşamanızın sebebini anladığınızda onlardan kurtulabilirsiniz. Hayatımda yaşadığım tüm olumsuzluklar beni şu anda bulunduğum konuma getirdi ve şu an farkındayım ki o yaşadıklarımın hepsini yaşamam gerekiyordu. Bütün bunların farkına vardıktan sonra, birden bire bu olumsuzluklar ve önümü tıkayan tüm engeller ortadan kalktı. Her şey istediğim gibi olmaya başladı ve öyle olmaya devam ediyor. Hayatımdaki bu değişiklikleri aslında hayata karşı farkındalığımı artırarak yaptım. Bu sadece bana ait bir güç değil hepinizin içinde keşfedilmeyi bekleyen bir güç aslında. Bu, tıpkı Matrix'teki Neo'nun gerçek yaşamın farkına varması ve farkına vardıktan sonra Matrix'te gerçek gücünü keşfetmeye başlaması gibi. İmgelemenin temeline bakacak olursak, belki şöyle açıklarsak kafanızda daha iyi bir algılama yaratabilirim:
Bilim adamları, bazı testler yapmışlar, bir nesneye baktığımız anda gördüğümüz nesne doğrultusunda beynimizin belli bir kısmının aktif hale geçtiğini tespit etmişler. Daha sonra aynı nesneye bakmadan, sadece bu nesneyi imgelediğimizde de beynin aynı kısmının aktif hale geçtiği tespit edilmiş. Bunu örnekle açıklayacak olursak; rengarenk çiçeklerin olduğu bir tarlayı gerçekte gördüğünüzde de beyninizin aynı kısmı aktif hale geliyor, tamamen farklı alakasız bir yerde olduğunuzda, ama bu rengarenk çiçekli tarlayı imgelediğinizde de beyninizin aynı kısmı aktif hale geçiyor. Beynimizdeki hipofiz bezleri ise imgelediklerinize uyumlu frekanstaki kimyasalları vücudunuza salıyor.
“Kısacası vücudunuz aslında gerçek ile imgelemeyi ayırt edemiyor. ” Aslında bu tek cümlelik bilgi, hayatınızı büyük oranda değiştirmeye yetebilecek bir bilgi gibi gözüküyor. Yani gerçekten çiçeklerle dolu bir tarlada olmasanız dahi onu imgelemek size gerçektenden orda bulunmuş gibi etki edecektir. O huzuru ve mutluluğu sağlayacaktır.
Peki bunu en iyi nasıl yapabilirim diyebilirsiniz. Aslında bunun en iyi yolu içten gelen imgeleme yeteneğinizi ortaya çıkarmaya çalışmak olur. Ben bu konuda zorluk çekmediğim için bilemeyeceğim belki ama imgelemede ilk başlarda zorlanan kişiler çıkabilir. İlk başlangıçta gözünüzün önüne getiremiyorsanız, düşünceyle bunları yapmaya çalışın diye tavsiyede bulunabilirim ama hepimizin içinde var olan bu doğal yeteneği zamanla geliştirebildiğinizi göreceksiniz.
Nesneler, bize katı ve birbirinden ayrı görünürler ancak daha ince ve hassas düzeylerde, atomik ve atom-altı düzeylerde görünüşteki katı madde, partiküller içindeki daha küçük partiküller olarak görünür ve giderek küçülen bu zerrecikler sonunda saf enerjiye dönüşür.
Fiziksel olarak da hepimiz enerjiyiz ve bizlerde bu enerjinin birer parçasıyız ve başkalarına şifa verirken de sadece bu enerjiye kanallık yaparak bu enerjileri aktarabiliyoruz.
Enerji manyetiklik özelliğinden dolayı belirli bir titreşime ve niteliğe sahip enerjileri çekme eğilimindedir. Evrene yaydığımız düşüncelerimizde bir enerji ve benzeri enerjileri kendine çekiyor. Bu sebeple düşüncelerimizde de ne istediğimize kesin karar verip bu isteğimizi çeşitli imgelemelerle o anın içinde varmış gibi imgelerle kuvvetlendirirsek, hatta bu imgelemeyi elimizden geldiği kadar detaylandırırsak isteklerimiz ve düşüncelerimizin de bizlere çekildiğini o kadar çabuk ve etkili görmeye başlarız. Kararsız düşüncelerimiz evrende gideceği bir nokta bulamaz. Bu yüzden ne istediğinize tam olarak karar verip isteklerinizi kesinleştirip düşünerek ve isteyerek kendinize çekebilirsiniz.
Hayatımızdaki olumsuzlukların hayatımızda olmasının bir sebebi var, bu olumsuzlukların bir kısmını düşüncelerimizle yaratıyoruz ve bunun farkına vardığımız zaman onlardan kurtulabiliriz. Bir kısmını yaşamamızın sebebi ise bazı şeyleri ancak yaşayarak deneyimlememiz gerektiği içindir. Geçmişinize şöyle bir baktığınızda yaşadığınız olumsuzlukların hepsinin size kazandırdığı şeyler olduğunu görebilirsiniz. Göremiyorsanız da bir gün görmeyi başarabilirseniz onları değiştirme şansınızın olduğunu da anlayabilirsiniz. Evet bu olumsuzlukları yaşamanızın sebebini anladığınızda onlardan kurtulabilirsiniz. Hayatımda yaşadığım tüm olumsuzluklar beni şu anda bulunduğum konuma getirdi ve şu an farkındayım ki o yaşadıklarımın hepsini yaşamam gerekiyordu. Bütün bunların farkına vardıktan sonra, birden bire bu olumsuzluklar ve önümü tıkayan tüm engeller ortadan kalktı. Her şey istediğim gibi olmaya başladı ve öyle olmaya devam ediyor. Hayatımdaki bu değişiklikleri aslında hayata karşı farkındalığımı artırarak yaptım. Bu sadece bana ait bir güç değil hepinizin içinde keşfedilmeyi bekleyen bir güç aslında. Bu, tıpkı Matrix'teki Neo'nun gerçek yaşamın farkına varması ve farkına vardıktan sonra Matrix'te gerçek gücünü keşfetmeye başlaması gibi. İmgelemenin temeline bakacak olursak, belki şöyle açıklarsak kafanızda daha iyi bir algılama yaratabilirim:
Bilim adamları, bazı testler yapmışlar, bir nesneye baktığımız anda gördüğümüz nesne doğrultusunda beynimizin belli bir kısmının aktif hale geçtiğini tespit etmişler. Daha sonra aynı nesneye bakmadan, sadece bu nesneyi imgelediğimizde de beynin aynı kısmının aktif hale geçtiği tespit edilmiş. Bunu örnekle açıklayacak olursak; rengarenk çiçeklerin olduğu bir tarlayı gerçekte gördüğünüzde de beyninizin aynı kısmı aktif hale geliyor, tamamen farklı alakasız bir yerde olduğunuzda, ama bu rengarenk çiçekli tarlayı imgelediğinizde de beyninizin aynı kısmı aktif hale geçiyor. Beynimizdeki hipofiz bezleri ise imgelediklerinize uyumlu frekanstaki kimyasalları vücudunuza salıyor.
“Kısacası vücudunuz aslında gerçek ile imgelemeyi ayırt edemiyor. ” Aslında bu tek cümlelik bilgi, hayatınızı büyük oranda değiştirmeye yetebilecek bir bilgi gibi gözüküyor. Yani gerçekten çiçeklerle dolu bir tarlada olmasanız dahi onu imgelemek size gerçektenden orda bulunmuş gibi etki edecektir. O huzuru ve mutluluğu sağlayacaktır.
Peki bunu en iyi nasıl yapabilirim diyebilirsiniz. Aslında bunun en iyi yolu içten gelen imgeleme yeteneğinizi ortaya çıkarmaya çalışmak olur. Ben bu konuda zorluk çekmediğim için bilemeyeceğim belki ama imgelemede ilk başlarda zorlanan kişiler çıkabilir. İlk başlangıçta gözünüzün önüne getiremiyorsanız, düşünceyle bunları yapmaya çalışın diye tavsiyede bulunabilirim ama hepimizin içinde var olan bu doğal yeteneği zamanla geliştirebildiğinizi göreceksiniz.
Telekinezi'nin Çeşitlerinden - Hydrokinesis - Hidrokinezi (Beyin Gücü ile Suya Etki Etmek)
UYARI : Lütfen bu tarz çalışmaları başarmak için zihninizi çok yormayın. Çünkü o an odaklanıp sadece zihninizi suya odaklamış oluyorsunuz. Kontrollü yapmazsanız fiziksel olarak negatif etkilenebilirsiniz..
Sıvı durumdaki bir maddenin moleküllerine nüfuz etme yeteneğidir. Pyrokinezinin aksine burada su oluşturmaktan bahsedemeyiz. Varolan su kütlesinin biçimini değiştirmek yani manipüle etmek esas amaçtır.
Başlangıç itibariyle geliştirme teknikleri telekineziye benzeyebilir. örnek verecek olursak, bir su kütlesinin ortasındaki mantar tıpayı hareket ettirmek. Fakat dikkat edin, mantara odaklanmak değil, suya etki ederek mantarı oynatmak. Tıpkı girdaba yakalanan bir geminin sürekli dönmesi gibi.
Burada, "Bu, zaten suya telekinezi uygulamak değil midir?" diye sorabilirsiniz. Evet aslında olabilir. Fakat suyla gerçek bir bağlantı kurmalısınız, sadece maddeye yönelik bir fizik değil elementin kendisiyle bir olmalısınız. Eğer gerçek yeteneğiniz suysa zaten egzersiz sıklığınıza göre, kısa bir sürede ilerleme kaydedebileceksiniz. Su hariç bir şey düşünmeden meditasyon yapın, yoğunlaşın. bütünüyle suyla kaplandığınızı, gerektiğinde suyun derinliklerinize daldığınızı hissedin. Su olun.
Egzersizler için;
İçi su dolu orta ya da büyük boy camdan bir kase alın. Camdan, çünkü suyun tamamını görebilirsiniz. Mantar tıpa gibi su üstünde kolayca yüzebilen bir nesneyi üzerine yerleştirin. (Telekinezi alıştırmalarında önerilen iki ucuna kibrit çöpü batırılmış iğne gibi)
Şimdi sıra geldi işin en çok pratik ve imajinasyon isteyen bölümüne: Kasenizin karşısında gözlerinizi kapayın. Suyun enerjisini, serinliğini, titreşimlerini hissedin. Onun enerjisiyle kendinizinkini birleştirin. Zihninizde, suyla kurduğunuz enerji bağını hayal edin. Suyun sesini zihninizde duyun, zarafetini hissedin. Bu düşüncelerinizi zihninize kopyalayın ve suyla bir olun. Kendinizi hazır hissettiğiniz zaman gözleriniz açın. Fakat suyla kurduğunuz bağlantıyı kaybetmeyin. O senin bir parçan ve sen de onun. Enerjiyi, zihninizde tutun. Su hareketlenecektir... Ve şimdi, Sudan bir parçasın.. Ona istediğin emri verebilirsin. Kasenin içinde bir girdap oluşturduğunu hayal et. Gittikçe büyüyor ve sürekli hız kazanıyor. İşte o sensin... Bunu yapmayı başardığını hissettiğin ana kadar yapmaya devam et... Sabırlı ol, ilk bir kaç denemede olmuyorsa, ki olmaması muhtemeldir, daha çok egzersiz yap ve sonra zihnini dinlendir.
Sıvı durumdaki bir maddenin moleküllerine nüfuz etme yeteneğidir. Pyrokinezinin aksine burada su oluşturmaktan bahsedemeyiz. Varolan su kütlesinin biçimini değiştirmek yani manipüle etmek esas amaçtır.
Başlangıç itibariyle geliştirme teknikleri telekineziye benzeyebilir. örnek verecek olursak, bir su kütlesinin ortasındaki mantar tıpayı hareket ettirmek. Fakat dikkat edin, mantara odaklanmak değil, suya etki ederek mantarı oynatmak. Tıpkı girdaba yakalanan bir geminin sürekli dönmesi gibi.
Burada, "Bu, zaten suya telekinezi uygulamak değil midir?" diye sorabilirsiniz. Evet aslında olabilir. Fakat suyla gerçek bir bağlantı kurmalısınız, sadece maddeye yönelik bir fizik değil elementin kendisiyle bir olmalısınız. Eğer gerçek yeteneğiniz suysa zaten egzersiz sıklığınıza göre, kısa bir sürede ilerleme kaydedebileceksiniz. Su hariç bir şey düşünmeden meditasyon yapın, yoğunlaşın. bütünüyle suyla kaplandığınızı, gerektiğinde suyun derinliklerinize daldığınızı hissedin. Su olun.
Egzersizler için;
İçi su dolu orta ya da büyük boy camdan bir kase alın. Camdan, çünkü suyun tamamını görebilirsiniz. Mantar tıpa gibi su üstünde kolayca yüzebilen bir nesneyi üzerine yerleştirin. (Telekinezi alıştırmalarında önerilen iki ucuna kibrit çöpü batırılmış iğne gibi)
Şimdi sıra geldi işin en çok pratik ve imajinasyon isteyen bölümüne: Kasenizin karşısında gözlerinizi kapayın. Suyun enerjisini, serinliğini, titreşimlerini hissedin. Onun enerjisiyle kendinizinkini birleştirin. Zihninizde, suyla kurduğunuz enerji bağını hayal edin. Suyun sesini zihninizde duyun, zarafetini hissedin. Bu düşüncelerinizi zihninize kopyalayın ve suyla bir olun. Kendinizi hazır hissettiğiniz zaman gözleriniz açın. Fakat suyla kurduğunuz bağlantıyı kaybetmeyin. O senin bir parçan ve sen de onun. Enerjiyi, zihninizde tutun. Su hareketlenecektir... Ve şimdi, Sudan bir parçasın.. Ona istediğin emri verebilirsin. Kasenin içinde bir girdap oluşturduğunu hayal et. Gittikçe büyüyor ve sürekli hız kazanıyor. İşte o sensin... Bunu yapmayı başardığını hissettiğin ana kadar yapmaya devam et... Sabırlı ol, ilk bir kaç denemede olmuyorsa, ki olmaması muhtemeldir, daha çok egzersiz yap ve sonra zihnini dinlendir.
Telepatlar Arası Anlaşma Şekli (Düşünce Aktarımı)
Düşünce aktarımı, verici bir telepattan (telepatik irtibatın oluştuğu kişilerden her biri) alıcıya veya alıcılara düşüncelerin aktarılması fenomenine verilen addır. Radyo frekansı sinyali gibi kişi düşüncesini diğer telepata yollayabilir.
Bir başka deyişle telepatik yolla aktarılanın düşünce olması durumunda, fenomen “düşünce aktarımı” adını alır. Fakat düşünce aktarımında telepatide gerekli olan sempati halinin alıcı ve verici arasında oluşması şart değildir. Alıcı ve verici bu olayı farkında olmadan meydana getirebildikleri gibi, verici bunu tek başına bilinçli (kasıtlı) olarak da oluşturabilir.
Metapsişikçilere göre, verici, düşünce aktarımı yoluyla alıcıya zihinsel telkinler verebilir ve duyarlı alıcılar, uzaktan, sözsüz olarak hipnotize edilebilirler. Bir topluluk içinde aynı anda aynı şeyi düşünüp söyleme olayında genellikle düşünce aktarımının söz konusu olduğu ileri sürülür.
Unutmayın; sözleriniz tılsımlıdır. Bir şeyi 40 kere söylerseniz olur diye boşuna denmez ve mutlaka pozitif düşünüp pozitif olumlama yapın ki hayatınıza olumlu enerjiler çekin..
Ve bu konuların hepsi "Kişisel Gelişim" adı altında veya "Parapsikoloji" çalışmalarının hepsinde CİN etkisi vardır. Önemli olan yöntemi bilip Cine hükmetmeyi bilmektir. Yanlız değiliz yardımcılarımız var. Korkmamıza da gerek yok, hayatımızın her alanında varlar çünkü ...
Bir başka deyişle telepatik yolla aktarılanın düşünce olması durumunda, fenomen “düşünce aktarımı” adını alır. Fakat düşünce aktarımında telepatide gerekli olan sempati halinin alıcı ve verici arasında oluşması şart değildir. Alıcı ve verici bu olayı farkında olmadan meydana getirebildikleri gibi, verici bunu tek başına bilinçli (kasıtlı) olarak da oluşturabilir.
Metapsişikçilere göre, verici, düşünce aktarımı yoluyla alıcıya zihinsel telkinler verebilir ve duyarlı alıcılar, uzaktan, sözsüz olarak hipnotize edilebilirler. Bir topluluk içinde aynı anda aynı şeyi düşünüp söyleme olayında genellikle düşünce aktarımının söz konusu olduğu ileri sürülür.
Unutmayın; sözleriniz tılsımlıdır. Bir şeyi 40 kere söylerseniz olur diye boşuna denmez ve mutlaka pozitif düşünüp pozitif olumlama yapın ki hayatınıza olumlu enerjiler çekin..
Ve bu konuların hepsi "Kişisel Gelişim" adı altında veya "Parapsikoloji" çalışmalarının hepsinde CİN etkisi vardır. Önemli olan yöntemi bilip Cine hükmetmeyi bilmektir. Yanlız değiliz yardımcılarımız var. Korkmamıza da gerek yok, hayatımızın her alanında varlar çünkü ...
Etiketler:
can metedoran,
cin başı metedoran,
cinler,
düşünce aktarımı,
kişisel gelişim,
metapsişik,
metedoran,
parapsikoloji,
psişik,
telepat,
telepatik anlaşma,
telepatik güç,
telepatik haberleşme
Aktif Zihin Gücü (Psikokinezi)
Kısaca PK denilen ve ‘psişe-hareket’ anlamına gelen Psikokinezi sözcüğü, organik ya da inorganik maddenin zihin gücüyle etkilenmesine denir. Daha çok zihnin maddeye hakimiyeti olarak bilinen bu Paranormal olgunun çeşitli tezahürleri vardır. Telekinezi (uzaktan hareket), kriptokinezi (gizli hareket), telerji (uzaktan eylem) bu tezahürlerdendir.
Ünlü medyumlardan Uri Geller, ‘Öyküm’ adlı kitabında dünyaca tanınmış bilim adamı ve roket uzmanı Dr. Wernher von Braun’a Psikokinezi yeteneğini nasıl kanıtladığını şöyle anlatmaktadır: “Dr. Braun’dan altın nikah yüzüğünü çıkarıp avucunda tutmasını rica ettim. Eline ya da yüzüğe değmemeye dikkat ederek elimi elinin yanına koydum. Yüzük birden bükülerek oval bir şekil aldı. Dr. Braun yeteneğim konusunda kuşku duyduğunu ama bükülme olayı meydana geldiğinde şaşırdığını kabul etti. Daha sonra bir gazeteciye şöyle dedi: “Geller hiç dokunmadan avucumda duran nikah yüzüğümü büktü. Bunu nasıl yaptığını bilmiyorum, hiçbir bilimsel açıklama yapamam. Bütün bildiğim şu ki, yüzüğüm önce daire şeklindeydi, şimdi ise oval.”
Bilim adamları, Sovyetlerin ünlü PK medyumu Bn. Mikhailova'nın iki metre ötesinde duran bir cam akvaryumun içindeki tuzlu eriyiğe bir çiğ yumurta kırmışlardı. Bn. Mikhailova konsantre olarak kameraların ve tanıkların gözleri önünde yumurtanın akını sarısından ayırmış, sonra tekrar bir araya getirmişti. Sovyet bilim adamları bu deneyi filme aldılar.
Vadim Marin, bir Sovyet gazetesinde yayımlanan ‘Psi Fenomeni’ adlı yazısında tanık olduğu bir Bn. Mikhailova olayını şöyle anlatıyor: “Bn. Mikhailova yemek masasında oturuyordu. Masanın üzerinde biraz ötede bir ekmek parçası vardı. Mikhailova konsantre olarak bakışlarını ekmek parçasına yöneltti. İki dakika sonra ekmek parçası hareket etmeye başladı, kesik kesik hareketlerle ilerliyordu. Masanın kenarına yaklaştığında daha hızlı yol almaya başladı. Mikhailova başını eğerek ağzını açtı, ekmek sıçradı ve ağzına girdi. Rüya görmediğimden ya da hipnotize edilmediğimden emindim, çünkü olay filme alınıyordu.”
Ünlü medyumlardan Uri Geller, ‘Öyküm’ adlı kitabında dünyaca tanınmış bilim adamı ve roket uzmanı Dr. Wernher von Braun’a Psikokinezi yeteneğini nasıl kanıtladığını şöyle anlatmaktadır: “Dr. Braun’dan altın nikah yüzüğünü çıkarıp avucunda tutmasını rica ettim. Eline ya da yüzüğe değmemeye dikkat ederek elimi elinin yanına koydum. Yüzük birden bükülerek oval bir şekil aldı. Dr. Braun yeteneğim konusunda kuşku duyduğunu ama bükülme olayı meydana geldiğinde şaşırdığını kabul etti. Daha sonra bir gazeteciye şöyle dedi: “Geller hiç dokunmadan avucumda duran nikah yüzüğümü büktü. Bunu nasıl yaptığını bilmiyorum, hiçbir bilimsel açıklama yapamam. Bütün bildiğim şu ki, yüzüğüm önce daire şeklindeydi, şimdi ise oval.”
Bilim adamları, Sovyetlerin ünlü PK medyumu Bn. Mikhailova'nın iki metre ötesinde duran bir cam akvaryumun içindeki tuzlu eriyiğe bir çiğ yumurta kırmışlardı. Bn. Mikhailova konsantre olarak kameraların ve tanıkların gözleri önünde yumurtanın akını sarısından ayırmış, sonra tekrar bir araya getirmişti. Sovyet bilim adamları bu deneyi filme aldılar.
Vadim Marin, bir Sovyet gazetesinde yayımlanan ‘Psi Fenomeni’ adlı yazısında tanık olduğu bir Bn. Mikhailova olayını şöyle anlatıyor: “Bn. Mikhailova yemek masasında oturuyordu. Masanın üzerinde biraz ötede bir ekmek parçası vardı. Mikhailova konsantre olarak bakışlarını ekmek parçasına yöneltti. İki dakika sonra ekmek parçası hareket etmeye başladı, kesik kesik hareketlerle ilerliyordu. Masanın kenarına yaklaştığında daha hızlı yol almaya başladı. Mikhailova başını eğerek ağzını açtı, ekmek sıçradı ve ağzına girdi. Rüya görmediğimden ya da hipnotize edilmediğimden emindim, çünkü olay filme alınıyordu.”
His Geliştirme Uygulamaları
Bu sayfada sizlere, 6.hissinizi nasıl geliştirebileceğinizi anlatacağım. Ben, kendim denedim ve ilk günden kendimi kahin falan sanmaya başladım. (Gece uyumadan önce uyguluyoruz.)
Öncelikle boş bir kağıt ve kalem alarak; -Ne hissediyorum? -Neye ihtiyacım var? -Hayattan ne istiyorum? şeklinde sorular sorun. Sonrasında bu soruların cevaplarını diğer elinizle kağıda yazın.(Yazınız, kargacık burgacık olsa da sorun değil.)Bunu yapınca,kendinize dahi itiraf edemeyeceğiniz şeyler dökeceksiniz kağıda...
Ardından, rahat bir yerde, bir yer oturun ve gözlerinizi kapatın. Tarihin değişmiş olduğunu hayal edin. Geleceği hissedin. Nasılsınız? Ne yapıyorsunuz? Mesleğiniz? Aileniz nasıl? Arkadaşlarınız, akrabalarınız, bulunduğunuz ortam nasıl?..Yalnız bunu yaparken, en önemli nokta düşünmemek, hissetmeye çalışmak gerekir.Yani, kesinlikle hiçbir şey düşünmeyin. Birtakım düşüncelerin, hiç beklemediğiniz bir anda aklınıza gelmesini bekleyin. Bilinçaltınız, sanki size geleceğinizi izletiyormuş gibi. Bir film izler gibi. Siz, düşünmüyorsunuz. Düşünceler, kendiliğinden geliyor.
Son olarak, gerçekleşmesini istediğiniz arzularınızı yazın. Ama tüm detaylarıyla yazın. Çünkü yazma eylemi, beyin tarafından emir olarak algılanır ve beyin, amaçlar için çözüm yolu aramaya başlar. Evet... Hepsi bu kadar! İşte bu çok basit ve pratik yöntemlerle, hayatınızda gerçekleşebilecek mucizelere inanamayabilirsiniz.
Öncelikle boş bir kağıt ve kalem alarak; -Ne hissediyorum? -Neye ihtiyacım var? -Hayattan ne istiyorum? şeklinde sorular sorun. Sonrasında bu soruların cevaplarını diğer elinizle kağıda yazın.(Yazınız, kargacık burgacık olsa da sorun değil.)Bunu yapınca,kendinize dahi itiraf edemeyeceğiniz şeyler dökeceksiniz kağıda...
Ardından, rahat bir yerde, bir yer oturun ve gözlerinizi kapatın. Tarihin değişmiş olduğunu hayal edin. Geleceği hissedin. Nasılsınız? Ne yapıyorsunuz? Mesleğiniz? Aileniz nasıl? Arkadaşlarınız, akrabalarınız, bulunduğunuz ortam nasıl?..Yalnız bunu yaparken, en önemli nokta düşünmemek, hissetmeye çalışmak gerekir.Yani, kesinlikle hiçbir şey düşünmeyin. Birtakım düşüncelerin, hiç beklemediğiniz bir anda aklınıza gelmesini bekleyin. Bilinçaltınız, sanki size geleceğinizi izletiyormuş gibi. Bir film izler gibi. Siz, düşünmüyorsunuz. Düşünceler, kendiliğinden geliyor.
Son olarak, gerçekleşmesini istediğiniz arzularınızı yazın. Ama tüm detaylarıyla yazın. Çünkü yazma eylemi, beyin tarafından emir olarak algılanır ve beyin, amaçlar için çözüm yolu aramaya başlar. Evet... Hepsi bu kadar! İşte bu çok basit ve pratik yöntemlerle, hayatınızda gerçekleşebilecek mucizelere inanamayabilirsiniz.
Yıldızname nedir?
Yıldızname yi günümüzün astroloji bilimiyle eşleştirebiliriz. Her ne kadar bazı farklar varsa da temelde burçlar ve yıldızlarla uğraşır.
Değerli ziyaretçi; Yıldızname adından da anlaşılacağı üzere Yıldız ve burçlarla uğraşan bir yorum şeklidir. Ve özellikle Türk-İslam felsefesinde hayat bulmuş ve Osmanlılar döneminde çok geliştirilmiş ve yaşatılmıştır. Yıldızname de insanların doğduklarından ölene dek başlarına gelenler ve gelecekler, geçirebilecekleri kazalar, hatalar, iyi olaylar bellidir.
Ayrıca insanların başlarına gelecek hastalıkların maddi yada manevi tedavi şekilleri belirtilmiştir.
Maddi hastalıktan kastımız tıbbi rahatsızlıklardır. Bu tür hastalıklar için Yıldızname çeşitli otlar ve bitkilerden oluşan karışım yada macunlarla tedavi şekli önerir. Ve işin şaşırtıcı yönü oldukça faydalı olur.
Maddi hastalıktan kastımız tıbbi rahatsızlıklardır. Bu tür hastalıklar için Yıldızname çeşitli otlar ve bitkilerden oluşan karışım yada macunlarla tedavi şekli önerir. Ve işin şaşırtıcı yönü oldukça faydalı olur.
Manevi hastalıklardan kastımız ise kişinin ruhi durumu ile ilgilidir. Yani kişi mizacı dolayısıyla Nazara yatkın olur. Yada doğumunda bir illet ile birlikte doğmuş olur. Yada koyulan ismin kendisine iyi gelmediği olur. Cin ve Peri değmiş yada büyü yapılmış olur. Bu benzeri durumlarda da Yıldızname bir çözüm üretecektir.
Etiketler:
astroloji,
bakım,
can metedoran,
cin,
cin başı metedoran,
metedoran,
peri,
tedavi,
yıldızname
Okültizm Nedir?
Okültizm kelimesinin Türkçe karşılığı "gizlibilim, gizlicilik" olarak ifade edilmektedir. Gizli bilimler denilince, eski geleneğin devamını sağlayan ezoterik (batınî) doktrin anlaşılmaktadır.
Okültizmin daha iyi anlaşılabilmesi için, onun nasıl oluştuğunun bilinmesinde yarar vardır. Geçmiş zamanların büyük düşünürleri, fikirlerini mükemmelleştirmek amacıyla, dünyamızda doğmuş büyük uygarlıklardan ve özellikle de Eski Mısır gizemlerinden büyük ölçüde yararlanmışlardır. Bu antik çağ uygarlıklarında bilim, başlıca iki ana kısma ayrılırdı:
1- Fiillere dayanan maddî kısım;
2- Prensiplere dayanan fikrî kısım.
Bu ikisi arasında birinden diğerine geçiş niteliğinde sayısal bir kısım vardı ki, bu da "Kanunlar"a dayanırdı. Görülüyor ki, her bilimin bir fizik, bir metafizik ve bir de matematik kısmı vardır. Metafizik kısım olmadan, bilim, ölü şeylerin sayılması olurdu. Metafizik, tüm bilimlerin canlandırıcı ruhu idi. Buna karşılık fizik kısım da olmasaydı, bu kez fikrî kısım sadece hayalî bir safhada kalır, dünyaya uygun bir bilgi hâline gelemezdi.
Bu üç unsura da sahip olan bilim, gerçek bilimdi. Buna EKSİKSİZ BİLİM, TAM BİLİM denirdi. Tez (fizik), antitez (metafizik) ve sentez (matematik), TAM BİLİM'i meydana getiren üç ana unsurdu.
Fizik ve metafizik akımların kullanılması, ancak sentez ile mümkün olabilmekte ve bu da, uzun ve zorlu bir çalışmayı gerektirmekteydi. Mabetlerdeki gizli mistik çalışmalar sayesinde elde edilebilen bir zihin dinamizmi, bu çalışmalar için elzemdi.
Barbarların istilâsını takip eden devirlerde, Batı dünyasının Orta Çağ gizemciliği boyunca süregelmiş ağır tempolu zihinsel gelişimi, en sonunda selâmeti, her problemi bu üç cepheden inceleyen eski sentezlere başvurmakta buldu. İstanbul'un Osmanlılardın eline geçmesi bu çağı kapadı. Araplar da Batı âlemine yayılmaya başladılar.
On beşinci ve on altıncı yüzyıllarda bir kısım bilim merkezleri, okullar, çalışmaların fizik tarafına yöneldiler. Çünkü bu onlara hem daha kullanışlı geliyor, hem de daha az yorucu ve kısa bir çalışma gerektiriyordu. Böylece, insanlığa ait tüm bilimlerin tüm kollarında ayrılıklar başgösterdi. Fikrî kısım teolojik öğretim merkezlerine çekilirken, maddî kısım da, tıp üniversitelerinin ve bilim ekollerinin malı oldu.
Zamanla, gerçek çalışmaların ve yüksek bilgilerin tümü, OKÜLT BİLİMLER adı altında karanlığa itildi. Okült bilimler, "müspet" (pozitif) olarak adlandırılan tüm bilimlerin gerçek prensiplerini ve bütün felsefesini kendinde saklamaktadır. Ve ne zaman ki, bu sözü geçen bilimler ki aslında gerçek bilimin kırıntılarıdır kendilerini bütünlemek ihtiyacı duyacaklar, o zaman kendi esaslarım okült ve ezoterik bilimlerde aramak zorunda kalacaklardır.
Okültizmin daha iyi anlaşılabilmesi için, onun nasıl oluştuğunun bilinmesinde yarar vardır. Geçmiş zamanların büyük düşünürleri, fikirlerini mükemmelleştirmek amacıyla, dünyamızda doğmuş büyük uygarlıklardan ve özellikle de Eski Mısır gizemlerinden büyük ölçüde yararlanmışlardır. Bu antik çağ uygarlıklarında bilim, başlıca iki ana kısma ayrılırdı:
1- Fiillere dayanan maddî kısım;
2- Prensiplere dayanan fikrî kısım.
Bu ikisi arasında birinden diğerine geçiş niteliğinde sayısal bir kısım vardı ki, bu da "Kanunlar"a dayanırdı. Görülüyor ki, her bilimin bir fizik, bir metafizik ve bir de matematik kısmı vardır. Metafizik kısım olmadan, bilim, ölü şeylerin sayılması olurdu. Metafizik, tüm bilimlerin canlandırıcı ruhu idi. Buna karşılık fizik kısım da olmasaydı, bu kez fikrî kısım sadece hayalî bir safhada kalır, dünyaya uygun bir bilgi hâline gelemezdi.
Bu üç unsura da sahip olan bilim, gerçek bilimdi. Buna EKSİKSİZ BİLİM, TAM BİLİM denirdi. Tez (fizik), antitez (metafizik) ve sentez (matematik), TAM BİLİM'i meydana getiren üç ana unsurdu.
Fizik ve metafizik akımların kullanılması, ancak sentez ile mümkün olabilmekte ve bu da, uzun ve zorlu bir çalışmayı gerektirmekteydi. Mabetlerdeki gizli mistik çalışmalar sayesinde elde edilebilen bir zihin dinamizmi, bu çalışmalar için elzemdi.
Barbarların istilâsını takip eden devirlerde, Batı dünyasının Orta Çağ gizemciliği boyunca süregelmiş ağır tempolu zihinsel gelişimi, en sonunda selâmeti, her problemi bu üç cepheden inceleyen eski sentezlere başvurmakta buldu. İstanbul'un Osmanlılardın eline geçmesi bu çağı kapadı. Araplar da Batı âlemine yayılmaya başladılar.
On beşinci ve on altıncı yüzyıllarda bir kısım bilim merkezleri, okullar, çalışmaların fizik tarafına yöneldiler. Çünkü bu onlara hem daha kullanışlı geliyor, hem de daha az yorucu ve kısa bir çalışma gerektiriyordu. Böylece, insanlığa ait tüm bilimlerin tüm kollarında ayrılıklar başgösterdi. Fikrî kısım teolojik öğretim merkezlerine çekilirken, maddî kısım da, tıp üniversitelerinin ve bilim ekollerinin malı oldu.
Zamanla, gerçek çalışmaların ve yüksek bilgilerin tümü, OKÜLT BİLİMLER adı altında karanlığa itildi. Okült bilimler, "müspet" (pozitif) olarak adlandırılan tüm bilimlerin gerçek prensiplerini ve bütün felsefesini kendinde saklamaktadır. Ve ne zaman ki, bu sözü geçen bilimler ki aslında gerçek bilimin kırıntılarıdır kendilerini bütünlemek ihtiyacı duyacaklar, o zaman kendi esaslarım okült ve ezoterik bilimlerde aramak zorunda kalacaklardır.
Mitolojik Canlılar 2
Goblin
Goblinler, kötü ruhlu, huysuz, zararlı, çirkin vücutlu bir cin türüdür. Boyu bir cücenin ki ile bir insanınki arasında değişik uzunluklarda olabilir. Yer aldıkları hikâyeye ve kültüre göre, goblinlere değişik yetenekler ve şekiller atfedilir. İngilizce'de "goblin" herhangi bir başbelası küçük yaratığı ifade etmek için kullanılan genel bir terimdir. Bazı geleneklere göre, goblin ismi Gob veya Ghob'dan gelir. Gob (Ghob), cinlerin kralıdır.
Simurg-Phoenix ya da Anka
Simurg: Simurg veya bir diğer ismiyle Zümrüdü Anka efsanevi bir kuştur, tektir, erkektir. Pers mitolojisi kaynaklı olsa da zamanla diğer Doğu mitoloji ve efsanelerinde de yer edinmiştir. Ayrıca çoğu zaman sadece “Anka” olarak anılmıştır. Halk etimolojisinde ilişkilendirilen ilk öğe Farsça sī "otuz"dur. Bu kuşun küllerinden yeniden doğduğu söylenir, yeniden doğuşun sembolüdür. Mistik kuş Simurg Fars sanatında kuş şeklinde, kanatlı dev bir yaratık olarak resmedilmiştir. Bir antik İran tanımında Simurg'un ölümsüz olduğu, Bilgi Ağacı'nda(Yaşam ağacı, Gaokerena'da) bir yuvası olduğundan bahsedilmiştir. Tüm bu zaman boyunca, Simurg o kadar çok öğrenmiştir ki tüm zamanların bilgisine sahip olmuştur. Simurg'un yere bereket bahşedeceğine ve dünya ile göğün arasındaki birliği sağlayacağına inanılır. Simurg ilahiliğin bir sembolü haline gelmiştir. Temelde Tanrı’nın yeryüzündeki cisimlenmiş yüzüdür. İyiliksever bir doğası olduğu ve kanatlarının bir dokunuşunun her türlü hastalık veya yarayı tedavi edeceğine inanılır.
Phoenix
Yuvasında yeniden doğmak üzere kendini yakan kuştur. Hep tektir, erkektir. Eski Mısır kökenli efsanevi ateş kuşunun Batı mitolojisindeki karşılığıdır. Yunan mitolojisinde Habeş diyarında yaşadığına inanılıp bir kartal büyüklüğünde ve çok uzun ömürlü olduğu söylenmektedir. Gözleri yıldızlar gibi parlaktır. Ömrünün sonlanmakta olduğunu anlayınca, kuru dalları zamkla sıvayarak kendine yuva yapar ve üstüne kurulur. Kızgın güneşin yuvayı tutuşturup kendini yakmasının ardından küllerinden bir yumurta meydana gelir ve ondan da yeni bir Anka çıkar. Bu sebeple Hıristiyanlar Phoenix’in öldükten sonra tekrar dirilmenin simgesi sayarak yorumlamışlardır. Tüm zamanlar boyunca, o kadar çok öğrenmiştir ki tüm zamanların bilgisine sahip olmuştur. Orta doğu tradisyonuna göre, Kaf Dağı’nda yaşar. Bu efsanevi kuş sembolizmlerinde simgelenen başlıca anlamlar, ruhsal aydınlanma, içindeki Tanrısallığı keşif ve reenkarnasyon olarak açıklanır. Phoenix sembolizminde kuşun yanması cehenneme iniş deneyimini, yeniden doğması ise arınılarak saf şuur halinin elde edilişini simgelemektedir.
Sentor
Sentorlar Yunan mitolojisinde kısmen insan ve kısmen at görünümlü yaratıklardır. Yarı insan ve yarı bedenli düşsel varlıktır. Genellikle kaba ve kötü yaratıklar olarak bilinirler. Sentorun sureti görenlere çok farklı ve ürkütücü gelmektedir. Yunan mitolojisinde sentorlar savaşçı, savaş yetenekleri gelişmiş, güçlü yaratıklar olarak tasvir edilmiştir.
Griffon
"Griffon" veya "Griffin", genellikle aslan vücutlu, kartal kanatlı ve kafalı mitolojik yaratıktır. Antik Yunancada, kıvrılmış, kırık anlamındaki "grýps veya gryphos"sözcüklerinden türediği düşünülür. Griffinler hakkındaki bazı efsanelerde kuşun türü söylenmezken, diğerlerinde kartal sözcüğü geçer. Yine anlatılara göre, son derece cesur ve gururlu hayvanlardır. Bunlar pençelerinde insan, at, hatta fil taşıyabilecek kadar büyüktürler.
Sfenks
Sfenks, kafası koç, kuş veya insan, gövdesi ise uzanan bir aslan şeklini alan heykel... İlk önce Antik Mısır'da rastlanan Sfenks, antik Yunan mitolojisinde büyük kültürel önem taşımıştır. Sözcüğün Mısırca orijinal biçimi “kepes ankh” ya da “yaşayan heykel” anlamında “şeşep ankh”'tır. Mısır sfenksi antik bir efsanevi yaratıktır. Gövdesi uzanan bir aslan ve kafası genellikle bir firavunun kafasının şeklini alır. Gize Sfenksi doğuya bakar ve pençelerinin arasında bir tapınak yer alır. Aslan gövdeli, insan başlı bu Sfenks doğan güneşi ve firavun için yeniden dirilişi temsil eder. Yüzünün doğuya dönük oluşu, Güneş Tanrısı RA'yı her sabah doğar doğmaz görmesi içindir. Sfenks tarihin en ünlü bulmacasını sorar kadim öğretilerin kapısından geçmek isteyenlere: "Hangi varlık sabah dört ayaküstünde, öğlen iki ayaküstünde ve akşam üçayak üstünde yürür?" "O yaratık insandır. Çünkü insan bebekliğinde ellerini de ayak gibi kullanarak dört ayak üzerinde emekler, yetişkin halinde iki ayak üzerinde yürür ama yaşlandığında yürüyebilmek için bir de baston kullanır yani üçayaklı olur."
Minotor
Yunan mitolojisinde yarı insan-yarı boğa yaratık. Özgün sözcük Minotor'dur ve Yunanca "Minos’un Boğası" anlamına gelir. Klasik bir Yunan Efsanesi olan Minotor, öykü kısmı daha iyi anlaşılsın diye üç bölüme ayrılabilir. Girit’te hüküm süren güçlü kral Minos, gücünü kanıtlamak için denizler tanrısı Poseidon’dan ona kurban etmek üzere bir boğa vermesini ister. Posedion boğayı Minos’a verir. Fakat hayvan, Minos’un hoşuna gider ve Minos, boğayı kurban etmez. Bunun yerine başka bir boğayı kurban eder. Poseidon bunu fark ettiğinde çok sinirlenir ve Minos’un karısını boğaya âşık eder. Minos’un karısı Pasiphae, boğayla çiftleşir ve boğa başlı, kuyruklu ama insan bedenli Minotor doğar. Minotor herkese zarar veren bir yaratıktır ve bunun üzerine Labyrinthos adlı, içinden kimsenin çıkamayacağı yapıya kapatılır.
Hidra
Yunan mitolojisinde anlatılan üç başlı bir yaratığın adıdır. Hydra'nın nefesi bir insanı öldürecek kadar zehirlidir. Babası Typhon olan Hidra'nın Lerna gölündeki yuvası, ölümden sonraki dünya ile insanların dünyası arasındaki kapının tam ağzında yer almakta olup, Hidra ise bu kapının bekçiliği görevini üstlenmektedir. Hidra'nın öldürülmesinin çok zor olmasının sebebi kesilen her bir başın yerine iki tanesinin çıkmasıdır.
Gorgonlar
Yunan mitolojisinde keskin dişli, saç yerine başlarında canlı yılanlar olan, dişi canavarlardır. Efsaneye göre gözlerine bakanı taşa çevirirler. Gorgo kökü Yunancada “korkunç, berbat” demektir. Sivri köpek dişleri ve saçları yerine de zehirli yılanları vardır. Gorgonlar üç kız kardeştirler. Bunlar Medusa, Euryale ve Stheno'dur.
Himera
Diğer adıyla "Chimaira", bir canavardır. Ağzından ateşler saçan, büyük, hızlı ve güçlü, bir aslan, bir keçi ve bir de yılan başına sahip, ön kısmı aslan, orta kısmı keçi ve arka kısmı bir yılandır.
Pegasus
Yunan mitolojisinde kanatlı attır. Perseus tarafından kafası kesilerek öldürülen Medusa'nın kafasından ya da toprağa sıçrayan kanlarından doğduğu gibi iki değişik söylence bulunur. Rengi tamamen beyazdır ve uçmasına olanak veren iki büyük kanadı vardır. Uçarken havada koşan at gibi görünür. Pegasus doğar doğmaz yeryüzünden ayrılmış ve tanrıların diyarına uçmuştur. Zeus'un yıldırımları getirme görevini üstlenmiştir.
Kerberos
Yunan mitolojisinde Hades'in yönettiği ölülerin bulunduğu yeraltının kapısında bekçilik yapan üç başlı köpektir. Kerberos Yunanca 'çukur iblisi' demektir. Dev zincirlerle bağlı olan bu köpeğin görevi yer altına giren ölülerin tekrar yeryüzüne çıkmalarını önlemektir. Kerberos özellikle kapıların, eşiklerin ve sınırların bekçisi olmanın arketipi olmuştur.
Typhon (Typhaon)
Yunan mitolojisindeki en korkunç canavar olduğu söylenen Typhon, neredeyse bütün canavarlarının atası sayılır. Typhon, belden aşağısı yılan şeklinde, tanrıların dahi korktuğu dev bir yaratıktır. Yanardağ tanrısı olarak da tanımlanır. Annesi Gaia, babası Tartarus’tur. Titanlar gökten kovulduktan sonra tanrılara başkaldırır. Yüz başlı olduğu, başından alevler saçtığı, gözlerinin ateşle parladığı söylenir. Ehidna'yla birleşerek canavarlar yaratır. Kimi söylenceler göre Zeus'la savaşıp, onu yenerek vücudunu parçalar ve bir mağaraya gizler. Hermes ve Pan, Zeus'a yardım eder ve onu tekrar diriltirler. Zeus da Etna Dağı’nı üzerine atar. Yanardağın püskürttüğü lav ve alevlerin onun öfkesi olduğu söylenir.
Dryadlar
Yunan mitolojisinde ormanlarda yaşayan ağaç perilerine verilen isim olup Yunanca "meşe ağacı" kelimesiyle ilişkilidir. Ormandaki her ağacın bir dryad'ı olduğuna inanılır, ağaçları korumak gibi görevleri vardır. Kraken: İskandinav kökenli efsanevi deniz canavarıdır. Anlatılan efsanelere göre bir ada kadar büyük, bir gemiyi direk tepesine kadar uzanan kollarıyla devirebilen efsanevi deniz yaratığı. Yunan mitolojisinde de adı sıkça geçmektedir.
Ouroboros
Kendi kuyruğunu ısıran bir yılan ya da ejderha şeklinde resmedilen sembol. Kendini yaratmayı sembolize eden kuyruğunu yutmuş bir yılan şeklidir. Sembol "doğanın ebedi döngüsü" 'nü ifade etmektedir.
Trol
İskandinavya folkloründe geçen ve korkunç gözüken, insanımsı devasa yaratıktır. Troller folklörde, İngiliz peri masallarındaki Ogreler benzeri şeytani devlerden, dağlarda yaşayan, dağa insanları kaçıran, vahşi ve daha insan benzeri yaratıklara kadar birçok farklı şekilde tasvir edilmişlerdir.
Cüceler
İskandinav mitolojisinde kısa boylu, madencilik ve taş işçiliğinde epey ustalaşmış bir ırktır. Gençliklerinden itibaren sakal bırakmaya başlarlar. Sakallar onlar için bir semboldür. Dayanıklıdırlar.
Kikloplar (Kyklop/cyclops)
Alınlarının ortasında tek bir gözleri olan, kaba saba devlerdir. İnatçıdırlar; kaba kuvvetlerinden ötürü, demircilik, taş ustalığı vb. ağır işlerle uğraştıkları düşünülür. Korkunç derecede çirkin ve tedirginlik verici ölçüde güçlü ve tehlikeli oldukları için, Kikloplar Uranos tarafından Tartaros'a hapsedilmişlerdi. Titanlar Savaşı sonrasında Zeus tarafından özgürlüklerine kavuşturulan bu yaratıklar arasında Kikloplar, savaşta aktif bir rol oynamışlardır.
Unicorn
Mitolojik tek boynuzlu attır. Kafasının ortasından düz bir boynuz çıkar. Saf ve masum olduğuna, kanı içildiğinde kişiyi ölümsüz kıldığına, bu nedenle öldürmenin lanet getireceğine inanılan efsanevi bir hayvandır. Latince ismi olan Unicorn; "bir-tek" anlamına gelen “uni” ve boynuz anlamına gelen “cornus” sözcüklerinden türemiştir.
Medusa
Yunan mitolojisinde gözlerine bakanı taşa çevirdiğine inanılan yılan saçlı, keskin dişli, dişi varlıktır.
Tüm bu mitolojik figürler, semboller bizlere ayna tutar. Kişisel bilinçdışının içeriği, daha önce bilinçte varolmuş yaşantılardan oluşur. Kolektif bilinçdışının içeriği ise insanın yaşam süresinde, bilincinde yaşanmamıştır. Kolektif bilinçdışı Jung’un “arketip”dediği imajlardan oluşur. Bu imajlar insana atalarından aktarılırlar. Yalnız insanlık tarihinin değil, insan öncesi evrimin de ürünüdürler. Arketipler, insanın vaktiyle atalarının geliştirmiş olduğu tepkilere benzer eğilimler göstermesinin kaynağını oluşturur. Arketip, ilkörnek sözcüğüyle eşanlam taşır. Freud’un ortaya attığı ‘kişisel bilinçdışı” kavramına Jung, “kolektif bilinçdışı”’nı eklemiştir. Kişisel bilinçdışını kompleksler yönlendirirken, kolektif bilinçdışını “arketipler” şekillendirir. Arketip, içgüdüsel davranış ve algılama biçimleridir ve bunların izi rüyalarda ve mitolojik hikâyelerde bulunabilinir. “Bilinçdışı bizi bizden daha iyi bilir.” Arketipsel imgeler kendi doğalarında gizli olan sezgilerdir. Arketip, önsel ve ilksel algılama tarzlarıdır.“Sembol, bilinçdışı enerjisi tarafından harekete geçirilen ipuçlarıdır. Bilinçdışının kontrollü olarak bilince taşınması sağlıklı bir süreçtir.” “Jung, Akıl hastaları ve mitoslar arasındaki benzerliği araştırmıştır. Bunun sonucunda, akıl hastasının hayallerinin, arkaik simge veimgelerden oluşan kolektif bir fondan yararlandığını keşfetmiştir.” İnsan, Bütünün ve temelinin “öz”üne bakarak; sembol ve alegori sanatını uygulayarak, “her şeyi bir sembol” gibi kullanarak, analiz etmeyi, zıtlıkları ve tamamlayıcılıkları tespit ederek insanî idrak kapasitemizin eksikliğini de düşünerek sürekli çaba ile Birliğe ulaşmak için çalışmaya devam eder. Hedef, insanın ve insanlığın özgürlüğüdür. Arketipler yüksek düzeyli duygusal anlamlarla doludur. Kadim öğretiler, "İnsan gök ile yeraltını birleştirendir. Mikroyu makroya bağlayandır" der. Semaya "süper ego", inmesi gerektiği yeraltına da "id" dersek "Kahraman" ya da "Yolcu" yeryüzünde bir nevi köprü olarak "ego"sunda bunları tamamlayıcı bir biçimde birleştirirse, zıtlıkların sınavından geçerse ve yataydaki sıradan düaliteden geçip dikeydeki "Bir" ve "Bütün"ü idrak ederse, aydınlanmayı yaşarken benliğinde hissedecektir. Bu da "id" in Ra'ya ya da nasıl isimlendirilirse isimlendirilsin insani idrak kapasitemizce tanımlanamayan o en Yüceye kavuşması, yatay ve dikey enerjileri daha yüksek seviyelerde kesiştirerek kendi içindeki kutsal Öz'ü de tanımasıdır...
Mitolojik Canlılar 1
Satir
Satirler, Yunan mitolojisinde yer alan yarı keçi yarı insan kır ve orman koruyucularıdır. Gövdelerinin belden üstü insan, belden aşağısı ise teke biçimindedir. Satirler çoğunlukla ellerindeki flüt ile birlikte tasvir edilir.
Nemf (Nymphe)
Su perileridir. Yunan Mitolojisinde yeri ve denizi dolduran dişi, tanrısal varlıklardır. Ölümsüz değillerdir ama çok uzun yıllar yaşarlar ve hep genç ve güzel kalırlar. Mitlerde genellikle perilerin güzelliğine vurgu yapılır.
Peri
Birçok farklı kültürün efsane ve mitolojisinde bulunan bir ruh veya doğaüstü yaratıktır. Genellikle insan görünümünde, çoğunlukla çok küçük olan ve uçmak, büyü yapmak, geleceği görmek veya etkilemek gibi doğaüstü güçlere sahip olduğu düşünülen ve böyle tasvir edilen varlıklardır.
Ejderha
Kanatlı, dikenli kuyruklu, derisi pullu, ağzından ateş saçan dev kertenkele ya da yılan biçimindeki efsanevi canavardır. Batı tasvirleri kanatlıyken, Doğu'daki tasvirlerde kanat bulunmaz. Ejderhalarınkine benzer özellikler içeren efsanevi yaratıklar neredeyse her kültürde mevcuttur. Kahramanın egosunu sembolize ettiği söylenmektedir.
Elf
Doğaüstü varlık türüdür. Elfler İskandinav, Anglo Sakson ve Cermen kültür kollarına ayrılan kuzey kültürünün çok popüler bir halk inanışı figürüdür. Aslen İskandinavya ve İngiltere mitolojisinde yer aldığı varsayılan peri halkına verilen addır. Elfler kimi zaman iyi yürekli, şefkatli, hastalıkları iyileştiren, bitkilerin ve taşların gizli sırlarını öğreten varlıklarken; kimi zaman zararlı, hilekâr ve tehlikeli olabilirler. Şaşırtıcı güzelliktedir. Melodik bir ses tonuna sahiptirler. Elfler 1200 yıldan fazla yaşarlar. Bu yaşamın sonucunda ya yaşamdaki kötülüklerden sıkıldıkları için ölümü tercih ederler ya da bilinmeyen bir diyara göç ederler. Bu nedenle Elflerin ölümsüz oldukları söylenir. Elfler narindirler ancak hızlı ve güçlüdürler.
Dev
Birçok farklı kültürün efsane ve mitolojisinde, masallarında yer alan bir doğaüstü yaratıktır. Genellikle insan görünümünde fakat anormal büyüklükte ve çok kuvvetli tasvir edilmiştir. Masallarda yaşadıkları yerler genellikle mağaralar, ormanlar ve dağlardır.
Denizkızı
Denizkızları, belinden yukarısı dişi bir insan görünümünde olan, ama aynı zamanda bir balık kuyruğuna sahip olan efsaneleşmiş canlılardır. Dünya üzerinde birçok kültürde denizkızları farklı ama birbirine çok yakın şekillerde betimlenmiştir. Denizkızları boğulma tehlikesi geçiren erkekleri kurtaran iyi kalpli deniz canlıları olarak betimlenmişlerdir. Aynı zamanda bu erkekleri su altındaki krallıklarında yaşamaya da davet ederler.
Sirenler
Yunan mitolojisinde Sirenler ya da Seireneler adada yaşadıklarına inanılan deniz yaratıklarıdır. Bu yerlerin tamamı uçurumlarla ve kayalıklarla çevrili olarak betimlenmiştir. Buralarda dolaşan denizciler, sirenlerin söylediği şarkıdan büyülenip gemilerini kayalıklara doğru sürmüşler ve sirenlere yem olmuşlardır. Sirenler, denizkızlarından farklı olarak iki kuyruğa sahiptirler. Bu yarı insan yarı balık vücutlu insansıların efsaneleri M.Ö. 5,000 yılına kadar dayanır.
22 Ağustos 2015 Cumartesi
EFT Nasıl Yapılır? (Duygusal Özgürleşme Tekniği) Kişisel Gelişim
EFT bir enerji psikolojisi tekniğidir. Diğer bir ifade ile duygusal özgürleşme tekniğidir. Enerji meridyenlerini uyarma açısından akupunktur ve akupres ile olumlamalar açısından da NLP’nin ortak bir sentezi diyebiliriz.
Kimilerine yazmak, kimilerine kısa bir yürüyüş, kimilerine ise okumak veya hobi ile uğraşmak iyi gelir. Fakat önemli olan biriken negatif duygularınızı bir şekilde temizlemenizdir. Eft ise öfkelendiğiniz anda 5 dakikanızı ayırıp kendinizi rahatlatmak için güzel bir tekniktir.
“Bütün olumsuz duyguların nedeni, vücudun enerji sisteminin bozulmasıdır” Gary H.Craig
Hepimizde mutlaka gün içerisinde ki stresten dolayı negatif enerji oluşmaktadır. Bunu atlatmak ve kriz haline getirmemek ise en önemlisidir. İlerleyen öfke krizi ve yoğun negatif enerji sonrasında bayılmalar, öfke nöbetleri, depresyon ve daha ağır sonuçlar bile oluşturabilir.
EFT, fobilerden kurtulmak için (örümcek korkusu, yükseklik korkusu, toplum önünde konuşma korkusu vb), bağımlılıklardan özgürleşmek için(sigara, alkol bağımlılığı), fiziksel ağrılardan kurtulmak için(sırt, bel ağrıları vb), geçiş acılardan özgürleşmek için (tacize maruz kalma, travmalar vb) için kullanılabilir. Hiç bir yan etkisi olmadığı için, her durumda kullanılabilir. Terapistler, tıp doktorları, akupunktur ve refleksoloji uzmanları, tedavi sürecini bu teknik ile birleştirebilirler. Bu teknikleri uygularken en önemlisi ise pozitif (olumlu) cümleler ile olumlama yapmaktır.
EFT'yi yaparken uygulamanız gereken vuruş noktaları ise aşağıdaki gibidir.
Vuruş Noktaları:
Başınızın üst kısmı
Kaşınızın hemen başlangıcı
Her iki gözün dış kenar kemiği
Gözünüzün altı elmacık kemiğinizin üstü
Burnunuzun altı ile üst dudağınızın ortası
Alt dudağınızın altında çene kıvrımının ortası
Köprücük kemiğinin hemen altı
Erkekler için, göğüs ucu hizasında kol altı, bayanlar için; kol altının 4-5 cm altı
Eller için:
Baş parmak noktası
İşaret parmağı noktası
Orta parmak noktası
Küçük parmak noktası
Gamut noktası; elin üstünde yüzük ve küçük parmak arasındaki ayrımın ortalama 2 cm üzerinde
Arkadaş noktası; elin yumruk yapıldığında, elin dış yanında oluşan kıvrımın hemen üstünde
Madalyon-Hassas noktası; vücudun sol tarafında kalbin 3-4 cm üstünde kemiğin altında kala noktadır.
Önce sorunun 1-10 arasında büyüklük derecesini belirliyoruz. Amacımız EFT yi tekrar tekrar uygulayarak, durumu sıfıra indirgemek.
Başın üst kısmından başlayarak, işaret ve orta parmağımızla beraber, başımızın üst kısmından başlayarak, sırasıyla her vuruş noktasına ortalama 7 vuruş yaparak ilerliyoruz. Daha sonra hassas noktaya ya da arkadaş noktasına aynı işlemi ovalayarak yapıyoruz. Ve ovalama ya da vurma sırasında şu cümle kalıbını sesli ve hissederek söylüyoruz.
Kimilerine yazmak, kimilerine kısa bir yürüyüş, kimilerine ise okumak veya hobi ile uğraşmak iyi gelir. Fakat önemli olan biriken negatif duygularınızı bir şekilde temizlemenizdir. Eft ise öfkelendiğiniz anda 5 dakikanızı ayırıp kendinizi rahatlatmak için güzel bir tekniktir.
“Bütün olumsuz duyguların nedeni, vücudun enerji sisteminin bozulmasıdır” Gary H.Craig
Hepimizde mutlaka gün içerisinde ki stresten dolayı negatif enerji oluşmaktadır. Bunu atlatmak ve kriz haline getirmemek ise en önemlisidir. İlerleyen öfke krizi ve yoğun negatif enerji sonrasında bayılmalar, öfke nöbetleri, depresyon ve daha ağır sonuçlar bile oluşturabilir.
EFT, fobilerden kurtulmak için (örümcek korkusu, yükseklik korkusu, toplum önünde konuşma korkusu vb), bağımlılıklardan özgürleşmek için(sigara, alkol bağımlılığı), fiziksel ağrılardan kurtulmak için(sırt, bel ağrıları vb), geçiş acılardan özgürleşmek için (tacize maruz kalma, travmalar vb) için kullanılabilir. Hiç bir yan etkisi olmadığı için, her durumda kullanılabilir. Terapistler, tıp doktorları, akupunktur ve refleksoloji uzmanları, tedavi sürecini bu teknik ile birleştirebilirler. Bu teknikleri uygularken en önemlisi ise pozitif (olumlu) cümleler ile olumlama yapmaktır.
EFT'yi yaparken uygulamanız gereken vuruş noktaları ise aşağıdaki gibidir.
Vuruş Noktaları:
Başınızın üst kısmı
Kaşınızın hemen başlangıcı
Her iki gözün dış kenar kemiği
Gözünüzün altı elmacık kemiğinizin üstü
Burnunuzun altı ile üst dudağınızın ortası
Alt dudağınızın altında çene kıvrımının ortası
Köprücük kemiğinin hemen altı
Erkekler için, göğüs ucu hizasında kol altı, bayanlar için; kol altının 4-5 cm altı
Eller için:
Baş parmak noktası
İşaret parmağı noktası
Orta parmak noktası
Küçük parmak noktası
Gamut noktası; elin üstünde yüzük ve küçük parmak arasındaki ayrımın ortalama 2 cm üzerinde
Arkadaş noktası; elin yumruk yapıldığında, elin dış yanında oluşan kıvrımın hemen üstünde
Madalyon-Hassas noktası; vücudun sol tarafında kalbin 3-4 cm üstünde kemiğin altında kala noktadır.
Önce sorunun 1-10 arasında büyüklük derecesini belirliyoruz. Amacımız EFT yi tekrar tekrar uygulayarak, durumu sıfıra indirgemek.
Başın üst kısmından başlayarak, işaret ve orta parmağımızla beraber, başımızın üst kısmından başlayarak, sırasıyla her vuruş noktasına ortalama 7 vuruş yaparak ilerliyoruz. Daha sonra hassas noktaya ya da arkadaş noktasına aynı işlemi ovalayarak yapıyoruz. Ve ovalama ya da vurma sırasında şu cümle kalıbını sesli ve hissederek söylüyoruz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)