30 Temmuz 2016 Cumartesi

Rüstem Paşa Camii / İstanbul / Eminönü


Kanuni Sultan Süleyman'ın Sadrazamlarından ve aynı zamanda kızı Mihrimah Sultan'ın kocası olan Damat Rüstem Paşa için Mimar Sinan'a yaptırıldı (1561). 1562 tarihli su mülknamesinde (Konyalı) caminin bittiği söylenir. Fakat ruhsatta öyle yazsa da Mimar Sinan 1562'de henüz caminin yerinin tespiti ve hazırlanmasıyla uğraşıyordu. Ortalama tamamlanması 1562-1564 arası olabilir. Caminin yerinde önceki mescidin isimleri Halil Efendi Mescidi veya Kenise (Kilise) Mescidi olarak bilinmektedir. Bu mescidin yeri çukurda kaldığı için Mimar Sinan, mescidin altına dükkânlar yaparak bir su basman meydana getirdi. Rüstem Paşa Camii, mescidin yerinde kuruldu. Evliya Çelebi de Rüstem Paşa camisinden bahsetmiştir.
Aşağıda ki vidyodan camiyi görebilirsiniz.

Hayvanlar Allah'ın sessiz kullarıdır

Bu sıcak yaz günlerinde hayvanları unutmayalım. Hayvanlar Allah'ın sessiz kullarıdır. Onları unutmayalım bir kap su ve verebilirsek yemekte verelim. 

Lütfen onlara zulümde etmeyelim. Zor durumda kaldığınız zamanlarda devletin yetkili birimlerini arayıp gerekenin yapılmasını isteyip onları sahipsiz bırakmayın.
Can METEDORAN


Kadem-i Şerif ve I. Sultan Abdülhamit Han Türbesi

Sultan I.Abdülhamit Türbesi; İstanbul Suriçi Eminönü Hamidiye Caddesinde 4.Vakıf Han’ın karşısında bulunan Sultan I.Abdülhamit külliyesinin haziresine 1790 yılında Mimar Tahir ağa tarafından inşa edilmiştir. Türbe, Sultan I.Abdülhamit (1774–1789) tarafından1777 yılında yaptırılan imaretin bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu imaretin yanına medrese, sebil, çeşme, kütüphane eklemiştir. İmaretin Bina eminliğini Mustafa Ağa, mimarlığını da Beylerbeyi Camisi’ni yapan Mehmet Tahir Ağa yapmıştır. Meşrutiyetin ilk yıllarında bu imaret Evkaf Nazırı Hayri Efendi tarafından yıkılarak ortadan kaldırılmış, yerinde yalnızca türbesi kalmıştır. İmaretin sebili bugün Gülhane Parkı karşısında bulunmaktadır. İmaretin bir bölümünü oluşturan Sultan I.Abdülhamit’in Türbesi’nin bulunduğu yerde bir manastırın bulunduğu kaynaklardan öğrenilmektedir. Abdülhamit döneminde arsa halindeki yere bu yapı topluluğu yapılmıştır. Türbe mermer işçiliği yönünden son derece muntazam ve barok üsluptadır. 19. yüzyılda J.P.Von Hammer; “bu türbe güzel ve asil bir stilde inşa edilmiştir. Her ne kadar Kanuni Sultan Süleyman’ın güzel türbesini geçemese de binanın tazeliği ve yeniliği görülmeye değer” diye anılarında bu türbeden söz etmiştir.
Sultan I. Abdülhamit’in türbesi köşeleri yuvarlatılmış kare planlı olup, tümü ile mermerden yapılmıştır. Önünde avlusu bulunan türbenin dış avlu kapısı üzerine sülüs yazı ile Ankebut suresinin 57. ayeti yazılmıştır. Bu avludan üç gözlü bir revak ile türbeye girilmektedir. Türbenin giriş kapısı üzerinde celi-sülüs yazı ile Hattat Mehmet Emin’in yazmış olduğu Fecr suresinin 27.-30. ayetleri bulunmaktadır. Dıştan iki katlı görünümdeki bu türbenin katları birbirinden düz kornişli bir silme ile ayrılmıştır. Üzeri kubbeli olan türbe, 26 pencere ile aydınlatılmıştır. Türbenin içerisi kalem işleri ile süslenmiştir. Kuzey duvarının ortasına Peygamberin ayak izini kapsayan mermer bir pano yerleştirilmiştir. Pencere ve dolapların üzeri ile türbeyi çepeçevre kuşatan bir yazı kuşağı görülmektedir. Mermer üzerine sülüs yazı ile yazılmış olan bu kuşakta Mülk suresine yer verilmiştir. Kubbeyi taşıyan pandantiflerin içerisine de madalyonlar halinde İsmi Celal, İsmi Nebi, Çehar yar-i Güzin ile Hasan ve Hüseyin’in isimleri yazılıdır. Ayrıca kubbe içerisindeki yuvarlak madalyona da “Ya alimen bi-hali aleyke ittikali” yazısı dört kez yazılmıştır.
Türbe içerisinde Sultan I. Abdülhamit’den başka oğlu Sultan IV. Mustafa (1807–1808), Şehzade Ahmet (1778), Şehzade Süleyman (1786), Şehzade Mehmet (1784), Şehzade Murat (1785), Şehzade Mehmet Rüştü (1851), Şehzade Abdülmecit, Şehzade II. Murat, Şehzade Beyazıt, Ayn-ı Şah Sultan (1780), Rabia Sultan (1780), Melik Şah Sultan (1781), Mevhibe Sultan (1851), Fatma Sultan (1785), Alem Şah Sultan (1785), Emine Sultan (1790), Saliha Sultan (1786), Rabia Sultan (1781), Emine Sultan (1809) gömülü bulunmaktadır.
Kademi-i Şerif
Kadem-i şerif, İslam Peygamberi Muhammed bin Abdullah'ın ayak izi. Dünyanın birkaç yerine dağılmıştır. İstanbul'da dört yerde sergilenmektedir.
  1. Topkapı Sarayı, Hırka-i Saadet Dairesi'nde, Nakş-ı Kadem-i Saâdet taş üzerinde 4 ve tuğla üzerinde 2 adet.
  2. I. Abdülhamit Türbesi
  3. Eyüp Sultan Camii
  4. III. Mustafa Türbesi


25 Temmuz 2016 Pazartesi

İlim İşi Fedakarlık İşidir


İlim öğrenmek fedakârlık ister

İmam-ı Ahmed bin Hanbel, ilim tahsilinde olanların geceyi tamamen uyku ile geçirdiğini gördü mü, ona ilim öğretmekten vazgeçerdi. Bir gün Ebû Isme, hadîs-i şerif okumak için ona gelmişti. O gece İmamın evinde misafir idi. Abdest suyu getirip bir kenara koydu. Şafak sökmeden önce Ebu Isme'nin odasına gledi ve gördü ki o uyuyor. Suya baktı, olduğu gibi duruyor. Onu uyandırdı ve dedi ki:
- Buraya geliş sebebinizi söyler misiniz? Ebu Isme:
"Sizden hadîs okumak için geldim, yâ İmam." dedi. Bunun üzerine İmam:
"Gece teheccüd namazı kılmadığın halde nasıl hadîs okuyacaksın? Bu halinle sen, nereden gelmişsen oraya dönersin." buyurdu.

İmam-ı Şafiî hazretleri buyurdu ki: "Âlime yakışan odur ki; kendisiyle Rabbi arasında kalan iyi amellerden çokça yapsın. Çünkü aşikâr olan amelsiz ilimin uhrevî faydalarının azlığıdır." "İyilerden birinin rü'yada görülüp de "Rabbim beni ilmim sayesinde bağışladı." dediği pek nadirdir.
İmam-ı a'zam Ebû Hanîfe hazretlerini, vefatından sonra birisi rü'yada görmüş ve "Ne haldesin, yâ imam?" diye sormuş. İmam-ı azam, "Allahın mağfiretine mazhar oldum." buyurmuş. "İlmin sebebiyle mi, yâ imam?" demesine de şu karşılığı vermiştir: "Heyhât! İlmin birtakım şartları, âfetleri ve mes'uliyetleri vardır. Onun âfetlerinden kurtulmuş olanların sayısı azdır."
Cüneyd Bağdadî hazretleri vefat ettikten sonra bazıları onu rü'yada görmüşler ve "Ne haldesiniz ya üstad?" diye sormuşlar.
O şu karşılığı vermiş: "Bütün işaretler helâk oldu. Bunca ifade ve ibarelerimiz tükendi. Bize ancak vakti seherlerde edâ ettiğimiz riyasız namazlar fayda verdi."
Ebu Sehl Sa'lûkî da vefatından sonra bazı kimseler tarafından rü'yada görülmüş ve kendisine, "İlminden ne gibi faydalar gördün?" diye sorulmuş. O, şu cevabı vermiş: "İlmin bütün incelikleri burada hep boşa gitti. Bâzı kimselerin bize sorup öğrendikleri var ya, işte ancak onların faydasını gördüm."
BU YAZIYI ALLAH RIZASI İÇİN ARKADAŞLARINIZLA PAYLAŞIN, ONLARINDA İSTİFADE ETMESİNE VESİLE OLUN.


24 Temmuz 2016 Pazar

Bakara Süresi 39-Rad Süresi 29 / Metedoran


Akşemseddin'in Öğütleri / Okumalısınız

Her işe besmele ile başla.
Her zaman temizliğe dikkat et.
Salih amel işle.
Tembel olma.
Namaz kılmaya önemle devam et.
Kaderin esiri olduğunu unutma.
Yaptığını boşa verme,kar ve zararını iyi bil.
İki kişi arasına girme.
Gece vakti evi süpürme.
Gecenin tamamını uyku ile geçirme.
Seher vakti kur'an okumaya çalış.
Nimetlere şükür, belalara sabredenlerden ol.
Kendini başkalarına övme hiçbir şeyinle övünme.
İyiliği haddinden fazla yap.
Ahiret endişesini gönülden çıkarma.
Dünyanın ferah sevindirmesi seni mağrur etmesin.
Cünüple yemekte bulunmak kişiye keder ve gam verir.
Kişi başkasının tarağıyla taranmamalıdır.
Gece gibi sırları gizle.
Ekmeği ve helvayı soğuk ye.
Kimsenin sahip olduğu nimete(dünyalığa) haset etme.
Senden yaşlı ve mevkice yüksek olanın önün'de yürüme.
Evini örümcek yuvasına çevirme,temiz tut misafirlerine ve yakınlarına aç.
Yere düşen kırıntıyı alıp yemek,kişinin zengin olmasına sebep olur.
Her zaman cenab-ı hakka hamd ve şükret.
Yalan söyleme.
Kimseye iftira etme.
Kadınlarla beraber olmaktan ve onlarla çok konuşmaktan sakın. öğle yapan kimseler yakalarını iftiradan kurtaramazlar.
Kimseyi doğrudan doğruya adıyla çağırma.
Bey'in paşanın iltifatına sevinme.
Fazla ilişki,çok koku sürmek ve çok ekşili yemek insanı yıpratır ,yorar.
Sakın elini yüzüne koyup düşünceye dalma.
Çok uyku yoksulluğa sebeptir.
Ananı,babanı ve bütün büyüklerini gözet onları muhtaç bırakma.
Her zaman iyi kimselerle olmaya çalış.
Kişiye edep ve terbiye yakışır.
Cömert ve kerem sahibi olmak gerekir.
Tırnağınla dişlerini kurcalama.
Don ve benzeri giyeceklerini ayakta giyme istersen başkası Dişini dişine sürtme.
Ömrünün uzun olmasını istersen başkası için kendini yakıp tüketen mum gibi olma
gıybet etme.
Sana yakın olmayana yaklaşayım deme çalışma.
Zamanın kıymetini bil.
Tüccar gibi verdiğini geri alma.
Kimsenin arkasından çekiştirip,iyi olmayan taraflarını ortaya koyma.
Aklın varsa kimsenin bulunmadığı tarafa doğru yola çıkma.
İçin rahat olmasını istersen elini yüzüne koyma bundan çok rahatsız olursun.
Gece gündüz 'a yalvarmaya devam et.
Allah sevdiği kulun rızkını dünyada kısar,az verir. Çünkü dünya nimetlerinin gönül aynasının pasını siler.
Gücün yeterse haset kapısını iyice kapat.
Bakılması yasak olan kimselere bakma.
Başkalarına sevgi ve saygıda bulun.
Kimsenin kalbini kırma.
Dünyanın nimetlerinin bolluğu kişinin itikadını azaltır ve duygusunu köreltir.
Otururken elbiseyi vücuda sıkıca sarmalama,serbest bırak.
Sakın ha bir evde yalnız başına yatmayasın..

18 Haziran 2016 Cumartesi

Sebe Suresi

Mekke döneminde inmiştir. 54 âyettir. Sûre adını, 15. âyette geçen Sebe isminden almıştır.


1.Hamd, göklerdeki ve yerdeki her şey kendisinin olan Allah'a mahsustur. Hamd ahirette de O'na mahsustur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.
2.Allah, yere gireni, yerden çıkanı; gökten ineni ve oraya yükseleni bilir. O, çok merhamet edicidir, çok bağışlayıcıdır.
3.İnkar edenler, "Kıyamet bize gelmeyecektir" dediler. De ki: "Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbime andolsun ki, Kıyamet size mutlaka gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir şey bile ondan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır."
4.Allah'ın, iman edip salih amel işleyenleri mükâfatlandırması için (her şey o kitapta tespit edilmiştir.) İşte onlar için bir bağışlanma ve bereketli bir rızık vardır.
5.Âyetlerimizi geçersiz kılmak için yarışırcasına çaba harcayanlar var ya; işte onlar için elem dolu, çok kötü bir azap vardır.
6.Kendilerine ilim verilenler, Rabbinden sana indirilen Kur'an'ın gerçek olduğunu ve onun, mutlak güç sahibi ve övgüye layık Allah'ın yoluna ilettiğini görürler.
7.Yine inkar edenler şöyle dediler: "Çürüyüp ufalandıktan sonra sizin yeniden diriltileceğinizi söyleyen bir adamı size gösterelim mi?
8."Allah'a karşı yalan mı uydurdu, yoksa onda delilik mi var?" Hayır öyle değil! Ahirete inanmayanlar azap ve derin sapıklık içindedirler.
9.Onlar, önlerindeki ve arkalarındaki (kendilerini dört bir yandan kuşatan) göğe ve yere bakmadılar mı? Eğer dilersek onları yere geçirir veya gökten üzerlerine parçalar düşürürüz. Bunda, Rabbine yönelen her kul için bir ibret vardır.
10, 11.Andolsun, Davud'a tarafımızdan bir lütuf verdik. "Ey dağlar! Kuşların eşliğinde onunla birlikte tespih edin" dedik ve "(Bütün vücudu örtecek) zırhlar yap, işçilikte de ölçüyü tuttur diye demiri ona yumuşattık. "Salih amel işleyin. Çünkü ben sizin yaptıklarınızı görürüm" diye vahyettik.
12.Süleyman'ın emrine de, sabah esişi bir ay, akşam esişi de bir ay(lık yol) olan rüzgarı verdik. Erimiş bakır ocağını da ona sel gibi akıttık. Cinlerden de Rabbinin izniyle onun önünde çalışanlar vardı. İçlerinden kim bizim emrimizden çıkarsa ona alevli ateş azabını tattırırız.
13.Cinler Süleyman için dilediği biçimde kaleler, heykeller, havuz gibi çanaklar ve sabit kazanlar yapıyorlardı. Ey Davûd ailesi şükredin! Kullarımdan şükredenler pek azdır.
14.Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun ölümünü onlara ancak değneğini yemekte olan bir kurt gösterdi. Süleyman'ın cesedi yıkılınca cinler anladılar ki, eğer gaybı bilmiş olsalardı aşağılayıcı azap içinde kalmamış olacaklardı.
15.Andolsun, Sebe' halkı için kendi yurtlarında bir ibret vardı: Biri sağda biri solda iki bahçe bulunuyordu. Onlara şöyle denilmişti: "Rabbinizin rızkından yiyin ve O'na şükredin. Beldeniz güzel bir belde, Rabbiniz de çok bağışlayıcı bir Rabdir."
16.Fakat onlar yüz çevirdiler. Biz de üzerlerine Arim1 selini gönderdik. Onların bahçelerini ekşi meyveli ağaçlar, acı ılgın ve biraz da sedir ağacı bulunan iki bahçeye çevirdik.
17.Nimetlere karşı nankörlük etmeleri sebebiyle onları işte böyle cezalandırdık. Biz (bu şekilde) ancak nankörleri cezalandırırız.
18.Sebe' halkı ile bereketlendirdiğimiz kentler arasına (her biri diğerinden) görülen kentler oluşturduk. Oralarda gidiş-gelişi belirledik (seyahati kolaylaştırdık) ve onlara da şöyle dedik: "Oralarda gece gündüz güvenlik içinde dolaşın."
19.Onlar ise, "Ey Rabbimiz! Yolculuğumuzun konakları arasını uzaklaştır" dediler ve kendilerine zulmettiler. Biz de onları ibret kıssalarına çevirdik ve kendilerini darmadağın ettik. Şüphesiz ki bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır.
20.Şeytan onlar hakkındaki zannını doğru çıkardı. İnananlardan bir grup dışında hepsi ona uydular.
21.Oysa şeytanın onlar üzerinde hiçbir hakimiyeti yoktu. Ancak ahirete inananları, onun hakkında şüphe içinde bulunanlardan ayırt edelim diye (ona bu fırsatı verdik). Senin Rabbin her şey üzerinde hakiki bir koruyucudur.
22.(Ey Muhammed!) De ki: "Allah'ı bırakıp da ilah olduklarını iddia ettiklerinizi çağırın. Göklerde ve yerde zerre kadar bir şeye sahip değillerdir. Onların yerde ve gökte hiçbir ortaklıkları yoktur. Allah'ın onlardan bir yardımcısı da yoktur.
23.Allah katında, onun izin verdiği kimseden başkasının şefaati yarar sağlamaz. (Şefaat için izin verilip de) kalplerinden korku giderilince birbirlerine, "Rabbiniz ne söyledi?" diye sorarlar. Onlar da "Gerçeği" diye cevap verirler. O yücedir, büyüktür.
24.De ki: "Size göklerden ve yerden kim rızık verir?" De ki: "Allah. O halde ya biz hidayet veya apaçık bir sapıklık üzereyiz, ya da siz!"
25.De ki: "Bizim işlediğimiz suçlardan siz sorumlu tutulmazsınız. Sizin işlediklerinizden de biz sorumlu tutulmayız."
26.De ki: "Rabbimiz hepimizi kıyamet günü bir araya toplayacak, sonra da aramızda hak ile hüküm verecektir. O gerçeği apaçık ortaya koyan,2 hakkıyla bilendir."
27.De ki: "Allah'a ortak tuttuklarınızı bana gösterin! Hayır! (Hiçbir şey Allah'a ortak olamaz.) Aksine O, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah'tır."
28.Biz seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.
29."Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek" diyorlar.
30.De ki: "Sizin için belirlenen bir gün vardır ki, ondan ne bir saat geri kalabilirsiniz, ne de ileri geçebilirsiniz."
31.İnkar edenler, "Biz bu Kur'an'a da ondan önceki kitaplara da asla inanmayız" dediler. Zalimler Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman hallerini bir görsen! Birbirlerine laf çevirip dururlar. Zayıf ve güçsüz görülenler, büyüklük taslayanlara, "Siz olmasaydınız biz mutlaka iman eden kimseler olurduk" derler.
32.Büyüklük taslayanlar zayıf ve güçsüz görülenlere, "Size hidayet geldikten sonra, biz mi sizi ondan alıkoyduk? Hayır, suçlu olanlar sizlerdiniz" derler.
33.Zayıf ve güçsüz görülenler, büyüklük taslayanlara, "Hayır, bizi hidayetten saptıran gece ve gündüz kurduğunuz tuzaklardır. Çünkü siz bize Allah'ı inkar etmemizi ve O'na eşler koşmamızı emrediyordunuz" derler. Azabı görünce de içten içe pişmanlık duyarlar. Biz de inkar edenlerin boyunlarına demir halkalar geçiririz. Onlar ancak yapmakta olduklarının cezasını göreceklerdir.
34.Biz hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek oranın şımarık zenginleri, "Biz, sizinle gönderileni inkar ediyoruz" demişlerdir.
35.Yine, "Bizim mallarımız ve çocuklarımız daha çoktur. Bize azap edilmeyecektir" demişlerdi.
36.Ey Muhammed, de ki: "Şüphesiz, Rabbim rızkı dilediğine bol verir ve (dilediğine) kısar. Fakat insanların çoğu bilmezler."
37.Ne mallarınız ne de çocuklarınız, sizi bizim katımıza daha çok yaklaştıran şeylerdir! Ancak iman edip salih amel işleyenler başka. İşte onlar için işlediklerine karşılık kat kat mükafat vardır. Onlar cennet köşklerinde güven içindedirler.
38.Âyetlerimizi geçersiz kılmak için yarışanlar var ya, işte onlar azap için hazır bulundurulacaklar.
39.De ki: "Şüphesiz, Rabbim rızkı kullarından dilediğine bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Allah yolunda her ne harcarsanız Allah onun yerine başkasını verir. O rızık verenlerin en hayırlısıdır."
40.Allah'ın, onları hep birden toplayacağı, sonra da meleklere, "Bunlar mı size ibadet ediyorlardı?" diyeceği günü bir hatırla!
41.(Melekler) derler ki: "Seni eksikliklerden uzak tutarız. Onlar değil, sen bizim dostumuzsun. Hayır, onlar cinlere ibadet ediyorlardı. Onların çoğu cinlere inanıyordu."
42.İşte bugün birbirinize ne fayda ne de zarar verebilirsiniz. Zulmedenlere, "Yalanlamakta olduğunuz cehennem azabını tadın" deriz.
43.Âyetlerimiz apaçık bir şekilde onlara okunduğunda, "Bu sadece, atalarınızın tapmakta olduğu şeylerden sizi alıkoymak isteyen bir adamdır" dediler. Bir de, "Bu (Kur'an), uydurulmuş bir yalandır" dediler. Yine hak kendilerine geldiğinde onu inkar edenler, "Bu ancak apaçık bir büyüdür" dediler.
44.Oysa biz onlara okuyup inceleyecekleri kitaplar vermedik. Onlara senden önce hiçbir uyarıcı da göndermedik.
45.Onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Halbuki bunlar onlara verdiğimiz şeylerin onda birine bile ulaşamamışlardır. Elçilerimi yalanladılar. Peki, beni inkar etmenin sonucu nasıl oldu!
46.(Ey Muhammed!) De ki: "Ben size ancak bir tek şeyi, Allah için ikişer ikişer, teker teker kalkıp düşünmenizi öğütlüyorum. Arkadaşınız Muhammed'de cinnetten eser yoktur. O şiddetli bir azaptan önce sizin için ancak bir uyarıcıdır."
47.De ki: "Sizden herhangi bir ücret istemişsem o sizin olsun. Benim ücretim ancak Allah'a aittir. O her şeye hakkıyla şahittir."
48.De ki: "Şüphesiz Rabbim gerçeği ortaya koyar. O gaybleri hakkıyla bilendir."
49.De ki: "Hak geldi. Artık batıl yeni bir şey ortaya çıkaramaz, eskiyi de geri getiremez."
50.De ki: "Ben eğer sapmışsam ancak kendi aleyhime sapmış olurum. Eğer hidayete ermişsem bu da Rabbimin bana vahyettiği sayesindedir. Şüphesiz O hakkıyla işitendir, kuluna çok yakındır."
51.Sen onları, dehşetli bir korkuya kapılıp da kaçıp kurtulamayacakları ve yakın bir yerden yakalanacakları zaman bir görsen!
52.(Azabı görünce), "ona inandık derler" ama onlar için, artık uzak bir yerden (dünyadan)3 iman elde etmek nasıl mümkün olur?
53.Oysa daha önce onu inkar etmişlerdi ve uzak bir yerden gayb hakkında atıp tutuyorlardı.
54.Tıpkı daha önce benzerlerine yapıldığı gibi, kendileriyle arzuladıkları arasına bir engel konmuştur. Çünkü onlar derin bir şüphe içindeydiler.